- Yüz binlerce Allah balığı, her birinin ağzında birer altın iğne olduğu halde,
- صد هزاران ماهی اللهیی ** سوزن زر در لب هر ماهیی
- Ey şeyh Allah’ın iğnelerini al, diye Allah denizinden baş çıkardı.
- سر بر آوردند از دریای حق ** که بگیر ای شیخ سوزنهای حق
- İbrahim Ethem, yüzünü o emîre dönüp dedi ki; Ey emîr, gönül saltanatı mı iyi, öyle bayağı bir saltanat mı?
- رو بدو کرد و بگفتش ای امیر ** ملک دل به یا چنان ملک حقیر
- Bu zahiri bir işaretten ibaret, bir hiç bile değil. Bâtın âlemine varırsan bunun yirmi mislini görürsün.
- این نشان ظاهر است این هیچ نیست ** تا بباطن در روی بینی تو بیست
- Şehre bahçeden bir dal getirirler. Fakat bağı bostanı oraya nasıl götürsünler? 3230
- سوی شهر از باغ شاخی آورند ** باغ و بستان را کجا آن جا برند
- Hele bu gökyüzü, ancak bir yaprağı olan bir bağ olursa, hatta o âlem bir içtir, hakikattir de şu cihan, onun kabuğuna benzer.
- خاصه باغی کاین فلک یک برگ اوست ** بلکه این مغز است وین عالم چو پوست
- Sen, o bağa doğru adım atamıyorsun. Fazla koku kokla da nezleni gider!
- بر نمیداری سوی آن باغ گام ** بوی افزون جوی و کن دفع زکام
- Bu suretle o koku, canını çeksin de gözlerinin nuru olsun.
- تا که آن بو جاذب جانت شود ** تا که آن بو نور چشمانت شود
- Yakup Peygamberin oğlu Yusuf, bu koku hakkında “ Gömleğimi alın, götürüp babamın yüzüne koyun” dedi.
- گفت یوسف ابن یعقوب نبی ** بهر بو ألقوا علی وجه أبی
- Ahmet, bu koku için vaizlerinde daima “ Gözüm namazda ışıklanır” buyurdu. 3235
- بهر این بو گفت احمد در عظات ** دایما قرة عینی فی الصلاة