- Bu titreyip duran yeryüzü, dağlara muhtaç olmasaydı Allah, o heybetli dağları halk etmezdi.
- وین زمین مضطرب محتاج کوه ** گر نبودی نافریدی پر شکوه
- Göklere de ihtiyaç olmasaydı yedi kat göğü yoktan meydana getirmezdi.
- ور نبودی حاجت افلاک هم ** هفت گردون نافریدی از عدم
- Güneş, ay ve şu yıldızlar, ancak ihtiyaç yüzünden zuhura geldi.
- آفتاب و ماه و این استارگان ** جز به حاجت کی پدید آمد عیان
- Şu halde varlıkların kemendi, (yoklukları çekip varlık âlemine getiren) ihtiyaçtır. Allah’ın ihsanı, ihtiyaç miktarınca zahir olur.
- پس کمند هستها حاجت بود ** قدر حاجت مرد را آلت دهد
- Yürü, çabuk ihtiyacını arttırır da Allah’ın kereminden cömertlik denizi coşsun. 3280
- پس بیفزا حاجت ای محتاج زود ** تا بجوشد در کرم دریای جود
- Şu yol üstünde dilenen, şu dilenciliğe düşmüş olan yoksullar, halka ihtiyaçlarını arz ederler.
- این گدایان بر ره و هر مبتلا ** حاجت خود مینماید خلق را
- Kör, sakat, hasta, illetli olduklarını gösterir, bu suretle halkın merhametini coşturmak isterler.
- کوری و شلی و بیماری و درد ** تا از این حاجت بجنبد رحم مرد
- “Ey halk, ekmek verin. Benim de ambarım var, benim de malım, benim de sofram var” derler mi hiç?
- هیچ گوید نان دهید ای مردمان ** که مرا مال است و انبار است و خوان
- Köstebeğin yemek içmek için göze ihtiyacı yoktur. Onun için Allah onu gözsüz yarattı.
- چشم ننهادهست حق در کور موش ** ز انکه حاجت نیست چشمش بهر نوش
- Köstebek, gözsüz de pekâlâ yaşayabilir. Ter-ü taze toprakta göze ne ihtiyacı var? 3285
- میتواند زیست بیچشم و بصر ** فارغ است از چشم او در خاک تر