English    Türkçe    فارسی   

2
3410-3419

  • O varlık, Allah nuruyla dolu, hem de dudağına kadar. Ten kadehi kırılmış, mutlak nur kalmıştır. 3410
  • پر و مالامال از نور حق است ** جام تن بشکست نور مطلق است‏
  • Güneşin nuru, pislik üstüne düşmekle pislenmez ya, yine aynı nurdur”
  • نور خورشید ار بیفتد بر حدث ** او همان نور است نپذیرد خبث‏
  • Şeyh bu sözleri söyledikten sonra “Bu, ne kadehtir, nasıl şarap, bir gel de bak be hey münkir” dedi.
  • شیخ گفت این خود نه جام است و نه می ** هین به زیر آن منکرا بنگر به وی‏
  • Mürit gelip baktı, gördü ki halis bal. O manasız düşmansa kör oldu, bir şey göremedi.
  • آمد و دید انگبین خاص بود ** کور شد آن دشمن کور و کبود
  • O zaman pîr müridine dedi ki: “ Yürü ey ulu mürit bana şarap bul,
  • گفت پیر آن دم مرید خویش را ** رو برای من بجو می ای کیا
  • Bir hastalığım var, şarap içmek zaruretindeyim. Hastalıktan ölüm haline geldim, hatta bu halden de ileri bir hale düştüm. 3415
  • که مرا رنجی است مضطر گشته‏ام ** من ز رنج از مخمصه بگذشته‏ام‏
  • Zaruret vakti her pis, temiz sayılır. İnkâr edene lânet, başına toprak!
  • در ضرورت هست هر مردار پاک ** بر سر منکر ز لعنت باد خاک‏
  • Mürit, meyhaneleri dönüp dolaşmaya, şeyh için her küpten şarap taşımaya başladı.
  • گرد خمخانه بر آمد آن مرید ** بهر شیخ از هر خمی او می‏چشید
  • Fakat küplerin hiç birin de şarap bulamadı. Hurma şarabıyla dolu olan küpler, balla dolmuştu.
  • در همه خمخانه‏ها او می ندید ** گشته بد پر از عسل خم نبید
  • “Rintler, bu ne hal, bu ne iş? Hiçbir küpte şarap bulamıyorum” dedi.
  • گفت ای رندان چه حال است این چه کار ** هیچ خمی در نمی‏بینم عقار