- O şaşılacak şey, o mucize, bu duygudan utanır çekinir. Tavus kuşu, hiç dar bir kuyuya girer mi?
- کان عجب زین حس دارد عار و ننگ ** کی بود طاوس اندر چاه تنگ
- Sakın bana, çok söylüyor deme. Ben, yüzde birini söylüyorum, söylediğim de pek cüzi, muhtasar! 3505
- تا نگویی مر مرا بسیار گو ** من ز صد یک گویم و آن همچو مو
- Sofilerin, şeyhin huzurunda çok söz söyleyen sofiyi kınamaları
- تشنیع صوفیان بر آن صوفی که پیش شیخ بسیار میگوید
- Sofiler, bir sofiyi kınayıp tekke şeyhinin yanına gelerek,
- صوفیان بر صوفیی شنعت زدند ** پیش شیخ خانقاهی آمدند
- Şeyhe “Ey ulumuz, medet... Bu sofiden öcümüzü al” dediler.
- شیخ را گفتند داد جان ما ** تو از این صوفی بجو ای پیشوا
- Şeyh “Sofiler, şikâyetiniz neden” diye sorunca birisi “Bu sofinin üç kötü huyu var;
- گفت آخر چه گله ست ای صوفیان ** گفت این صوفی سه خو دارد گران
- Söze başladı mı çan gibi susmak bilmez, boyuna söyler. Yemeğe girişti mi yirmi kişinin öğününden fazla yemek yer.
- در سخن بسیار گو همچون جرس ** در خورش افزون خورد از بیست کس
- Yattı mı uyudu mu Eshabı Kehf’e benzer” dedi. Sofiler, bu üç huy, yol ehline yaraşmaz diye şeyhin huzurunda savaşa giriştiler. 3510
- ور بخسبد هست چون اصحاب کهف ** صوفیان کردند پیش شیخ زحف
- Şeyh o fakire yüz çevirip dedi ki: “Ne halin olursa olsan, o halde itidali koru.
- شیخ رو آورد سوی آن فقیر ** که ز هر حالی که هست اوساط گیر
- “İşlerin hayırlısı orta hallisidir” diye haberde bile var. Vücuttaki Ahlât itidal yüzünden faydalı.
- در خبر خیر الأمور أوساطها ** نافع آمد ز اعتدال أخلاطها
- Bunların biri herhangi bir ârızî sebeple fazlalaştı mı insanın bedeninde hastalık meydana gelir.
- گر یکی خلطی فزون شد از عرض ** در تن مردم پدید آید مرض