English    Türkçe    فارسی   

2
3507-3516

  • Şeyhe “Ey ulumuz, medet... Bu sofiden öcümüzü al” dediler.
  • شیخ را گفتند داد جان ما ** تو از این صوفی بجو ای پیشوا
  • Şeyh “Sofiler, şikâyetiniz neden” diye sorunca birisi “Bu sofinin üç kötü huyu var;
  • گفت آخر چه گله ست ای صوفیان ** گفت این صوفی سه خو دارد گران‏
  • Söze başladı mı çan gibi susmak bilmez, boyuna söyler. Yemeğe girişti mi yirmi kişinin öğününden fazla yemek yer.
  • در سخن بسیار گو همچون جرس ** در خورش افزون خورد از بیست کس‏
  • Yattı mı uyudu mu Eshabı Kehf’e benzer” dedi. Sofiler, bu üç huy, yol ehline yaraşmaz diye şeyhin huzurunda savaşa giriştiler. 3510
  • ور بخسبد هست چون اصحاب کهف ** صوفیان کردند پیش شیخ زحف‏
  • Şeyh o fakire yüz çevirip dedi ki: “Ne halin olursa olsan, o halde itidali koru.
  • شیخ رو آورد سوی آن فقیر ** که ز هر حالی که هست اوساط گیر
  • “İşlerin hayırlısı orta hallisidir” diye haberde bile var. Vücuttaki Ahlât itidal yüzünden faydalı.
  • در خبر خیر الأمور أوساطها ** نافع آمد ز اعتدال أخلاطها
  • Bunların biri herhangi bir ârızî sebeple fazlalaştı mı insanın bedeninde hastalık meydana gelir.
  • گر یکی خلطی فزون شد از عرض ** در تن مردم پدید آید مرض‏
  • Yoldaşına pek yüklenme, çok söz söyleme, onu pek övme, çünkü bu, nihayet ayrılığa sebep olur.
  • بر قرین خویش مفزا در صفت ** کان فراق آرد یقین در عاقبت‏
  • Musa’nın sözü, kendince haddindeydi ama o iyi dosta fazla geldi. 3515
  • نطق موسی بد بر اندازه و لیک ** هم فزون آمد ز گفت یار نیک‏
  • O fazlalık da Hızır’la arasının açılmasına sebep oldu. Musa’ya “Haydi, git... Sen çok söylüyorsun... Gayri ayrılık geldi, çattı!
  • آن فزونی با خضر آمد شقاق ** گفت رو تو مکثری هذا فراق‏