English    Türkçe    فارسی   

2
36-45

  • “Kötü dostla ünsiyet, belâya bulaşmaktır. Mademki o geldi, bana uyumak düşer.
  • گفت یار بد بلا آشفتن است ** چون که او آمد طریقم خفتن است‏
  • Uyuyayım da Eshabı Kehf’ten olayım. O sıkıntıda o minnette mahpus kalmak, Dıkyanus’tan iyi” dedi.
  • پس بخسپم باشم اصحاب کهف ** به ز دقیانوس آن محبوس لهف
  • Eshabı kehf’in uyanıklığı, Dıkyanus’a kulluk etmekti. Fakat uykuları; şereflerini, haysiyetlerini korumuş oldu.
  • یقظه شان مصروف دقیانوس بود ** خوابشان سرمایه‏ی ناموس بود
  • Bilgiyle uyumak uyanıklıktır. Vay bilgisizle oturan uyanık kişiye!
  • خواب بیداری ست چون با دانش است ** وای بیداری که با نادان نشست‏
  • Kargalar, güz mevsimi otağlarını kurdular mı, bülbüller gizlenir ve susarlar. 40
  • چون که زاغان خیمه بر بهمن زدند ** بلبلان پنهان شدند و تن زدند
  • Çünkü gül bahçesi olmayınca, bülbül sükût eder. Güneşin kayboluşu, uyanıklığı öldürür.
  • ز آنکه بی‏گل‏زار بلبل خامش است ** غیبت خورشید بیداری کش است‏
  • Ey güneş! Sen yeraltını aydınlatmak üzere bu gül bahçesini terk ediyorsun.
  • آفتابا ترک این گلشن کنی ** تا که تحت الارض را روشن کنی‏
  • Fakat marifet güneşi, bir yerden bir yere gitmez, o güneş dolunmaz. Onun tanyeri akıl ve candan başka bir yer değildir.
  • آفتاب معرفت را نقل نیست ** مشرق او غیر جان و عقل نیست‏
  • Hele işi gücü; gündüz olsun gece olsun, âlemi aydınlatmak olan o cihanın kemal güneşi hiç kaybolmaz.
  • خاصه خورشید کمالی کان سری ست ** روز و شب کردار او روشنگری ست‏
  • İskender’sen gün doğusuna gel. Ondan sonra nereye gidersen nurlusun, kuvvetlisin! 45
  • مطلع شمس آی گر اسکندری ** بعد از آن هر جا روی نیکوفری‏