English    Türkçe    فارسی   

2
3627-3636

  • Birisi “Burası satrançta ruh hanesi” demiş. Bu sözü duyan “O, evi nereden elde etmiş?”
  • گفت در شطرنج کاین خانه‏ی رخ است ** گفت خانه از کجاش آمد بدست‏
  • Satın mı almış, yoksa mirasa mı konmuş?” diye sormuş. Ne mutlu mana anlayana!
  • خانه را بخرید یا میراث یافت ** فرخ آن کس کاو سوی معنی شتافت‏
  • Nahivcilerden biri “Zeyd, Amr’ı dövdü” diye bir misal getirmiş. Dinleyen “Suçu yokken neye dövmüş?
  • گفت نحوی زید عمرا قد ضرب ** گفت چونش کرد بی‏جرمی ادب‏
  • Amr’ın ne suçu varmış ki o çiğ Zeyd, onu köleler gibi suçsuz dövüyor?” der. 3630
  • عمرو را جرمش چه بد کان زید خام ** بی‏گنه او را بزد همچون غلام‏
  • Nahivci, “Bu, mana ölçeğinden ibaret. Sen buğdayı almaya bak, ölçeğe lüzum yok.
  • گفت این پیمانه‏ی معنی بود ** گندمی بستان که پیمانه است رد
  • Zeyd’le Amr, irap için kullanılan misallerde geçer, onlar yalan olsa bile sen irabı düzeltmeye çalış!” derse de,
  • زید و عمرو از بهر اعراب است و ساز ** گر دروغ است آن تو با اعراب ساز
  • Öbürü “Ben onu, bunu bilmem. Zeyd, Amr’ı suçsuz, sebepsiz nasıl dövdü” deyince,
  • گفت نه من آن ندانم عمرو را ** زید چون زد بی‏گناه و بی‏خطا
  • Nahivci naçar kalır, alaya başlar: Amr, fazla olarak bir “V” çalmıştı.
  • گفت از ناچار و لاغی بر گشود ** عمرو یک واو فزون دزدیده بود
  • Zeyd, anlayınca o hırsızı dövdü. Çünkü Amr, haddi aşmıştı, tabii haddini bildirmek lâzım! 3635
  • زید واقف گشت دزدش را بزد ** چون که از حد برد او را حد سزد
  • Bâtıl gönüllerin bâtıl sözü kabul etmesi
  • پذیرا آمدن سخن باطل در دل باطلان‏
  • Bunun üzerine o adam “Hah, doğru... Şimdi bunu canla başla kabul ettim” der. Doğru bile eğrilere eğri görünür.
  • گفت اینک راست پذرفتم به جان ** کج نماید راست در پیش کجان‏