- Ümit ipi üzülür, aradığını aramaz olur, usanır.
- رشتهی امید او بگسسته شد ** جستهی او عاقبت ناجسته شد
- Padişah yanına dönmeye niyet eder, ağlaya, ağlaya yola düşer.
- کرد عزم باز گشتن سوی شاه ** اشک میبارید و میبرید راه
- Şeyhin o mukallit talibe, o ağacın sırrını anlatması
- شرح کردن شیخ سر آن درخت را با آن طالب مقلد
- Meğerse o nedimin ye’se kapılıp geriye döndüğü memlekette kerem sahibi, kutuplardan âlim bir şeyh varmış.
- بود شیخی عالمی قطبی کریم ** اندر آن منزل که آیس شد ندیم
- Nedim ümitsiz bir halde “Önce onun tekkesine gideyim de oradan yola düşeyim. 3660
- گفت من نومید پیش او روم ** ز آستان او به راه اندر شوم
- İstediğimi bulamadım, ümidim kesildi. Bâri duası yoldaşım olsun” der;
- تا دعای او بود همراه من ** چون که نومیدم من از دل خواه من
- Gözleri yaşlı bulut gibi yaş döke, döke Şeyhin huzuruna varır.
- رفت پیش شیخ با چشم پر آب ** اشک میبارید مانند سحاب
- “Şeyhim, acımanın, esirgemenin tam zamanı. Ümidim kesildi... Lütfedecek an, bu an!” der.
- گفت شیخا وقت رحم و رقت است ** ناامیدم وقت لطف این ساعت است
- Şeyh, “Ümitsizsen bile söyle. Matlûbun ne? Neye yüz tutun?” diye sorar.
- گفت وا گو کز چه نومیدیستت ** چیست مطلوب تو رو با چیستت
- Nedim, “Bir padişahım var, beni bir ağaç aramak üzere gönderdi. 3665
- گفت شاهنشاه کردم اختیار ** از برای جستن یک شاخسار
- Ama nasıl ağaç? Âlemde bulunmaz bir şey. Meyvesi, Âbıhayatın aslı.
- که درختی هست نادر در جهات ** میوهی او مایهی آب حیات