English    Türkçe    فارسی   

2
3662-3671

  • Gözleri yaşlı bulut gibi yaş döke, döke Şeyhin huzuruna varır.
  • رفت پیش شیخ با چشم پر آب ** اشک می‏بارید مانند سحاب‏
  • “Şeyhim, acımanın, esirgemenin tam zamanı. Ümidim kesildi... Lütfedecek an, bu an!” der.
  • گفت شیخا وقت رحم و رقت است ** ناامیدم وقت لطف این ساعت است‏
  • Şeyh, “Ümitsizsen bile söyle. Matlûbun ne? Neye yüz tutun?” diye sorar.
  • گفت وا گو کز چه نومیدیستت ** چیست مطلوب تو رو با چیستت‏
  • Nedim, “Bir padişahım var, beni bir ağaç aramak üzere gönderdi. 3665
  • گفت شاهنشاه کردم اختیار ** از برای جستن یک شاخسار
  • Ama nasıl ağaç? Âlemde bulunmaz bir şey. Meyvesi, Âbıhayatın aslı.
  • که درختی هست نادر در جهات ** میوه‏ی او مایه‏ی آب حیات‏
  • Yıllardır aradım bir nişanesini bile bulamadım, ancak bu sarhoşlar, benimle eğlendiler, beni alaya aldılar... İşte o kadar!” der.
  • سالها جستم ندیدم یک نشان ** جز که طنز و تسخر این سر خوشان‏
  • Şeyh gülümser de der ki: “Ey saf adam, bu ağaç, ilim sahibindeki ilimdir.
  • شیخ خندید و بگفتش ای سلیم ** این درخت علم باشد در علیم‏
  • Pek yüce, pek büyük ve etrafa yayılmış bir ağaçtır o! Hatta ağaç da ne demek her tarafı kaplayan deniz gibi Âbıhayattır!
  • بس بلند و بس شگرف و بس بسیط ** آب حیوانی ز دریای محیط
  • Sen surete kapılmış yolunu yitirmişsin. Manayı elden bıraktığın için onu bulamıyorsun. 3670
  • تو به صورت رفته‏ای ای بی‏خبر ** ز آن ز شاخ معنیی بی‏بار و بر
  • Ona gâh ağaç derler, gâh güneş. Gâh deniz adını takarlar, gâh bulut!
  • گه درختش نام شد گه آفتاب ** گاه بحرش نام گشت و گه سحاب‏