- Borçluların ümidi kesildi, suratları ekşidi, dertlerine dert katıldı.   390
- وامداران گشته نومید و ترش ** درد دلها یار شد با درد شش
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Şeyh, ”Şu kötü şüpheye düşenlere bak! Allah’ın dört yüz dinar altını yok mu ki?” dedi.
- شیخ گفت این بد گمانان را نگر ** نیست حق را چار صد دینار زر
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bu sırada dışardan bir çocuk, birkaç para kazanmak ümidiyle “Helva” diye bağırdı.
- کودکی حلوا ز بیرون بانگ زد ** لاف حلوا بر امید دانگ زد
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Şeyh, hizmetçiye, ”Git helvanın hepsini al,
- شیخ اشارت کرد خادم را به سر ** که برو آن جمله حلوا را بخر
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Borçlular yesinler de bir müddetçik olsun bana acı acı bakmasınlar” diye başıyla işaret etti.
- تا غریمان چون که آن حلوا خورند ** یک زمانی تلخ در من ننگرند
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Hizmetçi, helvanın hepsini almak üzere hemen dışarı çıktı.   395
- در زمان خادم برون آمد به در ** تا خرد او جمله حلوا ز ان پسر
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Helvacıya ,”Bu helvanın hepsi kaça?” diye sordu. Çocuk “Yarım küsur dinar” dedi.
- گفت او را جملهی حلوا به چند ** گفت کودک نیم دیناری و اند
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hizmetçi,”Yoo, Sofilerden çok isteme. Sana yarım dinar veriyorum artık söylenme!” dedi.
- گفت نه از صوفیان افزون مجو ** نیم دینارت دهم دیگر مگو
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Helvayı bir tabağa koydurdu ve tabağı getirip Şeyh’in önüne koydu. Sır sahibi Şeyh’in esrarına bak!
- او طبق بنهاد اندر پیش شیخ ** تو ببین اسرار سر اندیش شیخ
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Borçlulara ,”Buyurun, şu mübarek helvayı helâlinden bir güzelce yiyin” iye işaret etti.
- کرد اشارت با غریمان کین نوال ** نک تبرک خوش خورید این را حلال