English    Türkçe    فارسی   

2
429-438

  • Hizmetçi gelip Şeyh’i ağırladı, o misli bulunmaz Şeyh’in önüne o tabağı koydu.
  • خادم آمد شیخ را اکرام کرد ** و آن طبق بنهاد پیش شیخ فرد
  • Tabağın üstünden örtü kaldırılınca halk Şeyh’in kerametini gördü. 430
  • چون طبق را از غطا واکرد رو ** خلق دیدند آن کرامت را از او
  • Hepsinden de feryat yüceldi: "Ey şeyhlerin de başı, şahların da, bu neydi?
  • آه و افغان از همه برخاست زود ** کای سر شیخان و شاهان این چه بود
  • Bu ne sır, bu ne sultanlık? Ey sır sahiplerinin efendisi!
  • این چه سر است این چه سلطانی است باز ** ای خداوند خداوندان راز
  • Biz bilemedik, affet; saçma sapan, uluorta hayli söylendik.
  • ما ندانستیم ما را عفو کن ** بس پراکنده که رفت از ما سخن‏
  • Körcesine sopa sallamaktayız, elbette kandilleri kırarız.
  • ما که کورانه عصاها می‏زنیم ** لاجرم قندیلها را بشکنیم‏
  • Sağırlar gibi bir tek söz duymadan kendi aklımızca cevap vermeye kalkıştık, hezeyanlarda bulunduk. 435
  • ما چو کران ناشنیده یک خطاب ** هرزه گویان از قیاس خود جواب‏
  • Biz Musa’dan da ibret almadık. O bile Hızır’ı kınadı da yüzü sarardı.
  • ما ز موسی پند نگرفتیم کاو ** گشت از انکار خضری زرد رو
  • Hem gözü o kadar yüceleri gördüğü, gözünün nuru göklere bile nüfus ettiği halde!
  • با چنان چشمی که بالا می‏شتافت ** نور چشمش آسمان را می‏شکافت‏
  • Ey zamanın Musa’sı değirmendeki farenin gözü, ahmaklıktan senin gözünle bahse kalkıştı" dediler.
  • کرده با چشمت تعصب موسیا ** از حماقت چشم موش آسیا