- Ey zamanın Musa’sı değirmendeki farenin gözü, ahmaklıktan senin gözünle bahse kalkıştı" dediler.
- کرده با چشمت تعصب موسیا ** از حماقت چشم موش آسیا
- Şeyh, bütün o sözleri size helâl ettim.
- شیخ فرمود آن همه گفتار و قال ** من بحل کردم شما را آن حلال
- Bunun sırrı şuydu, ben Allah’tan bunu diledim, Allah da bana doğru yolu gösterdi. 440
- سر این آن بود کز حق خواستم ** لاجرم بنمود راه راستم
- O dinar gerçi az bir paraydı. Fakat gelmesi çocuğun ağlamasına bağlıydı.
- گفت آن دینار اگر چه اندک است ** لیک موقوف غریو کودک است
- Helva satan çocuk ağlamasaydı, rahmet denizi coşmazdı” dedi.
- تا نگرید کودک حلوا فروش ** بحر رحمت در نمیآید به جوش
- Kardeş, çocuk, senin cisim çocuğundur. İyice bil ki muradına erişmen de ağlamana bağlı.
- ای برادر طفل طفل چشم تست ** کام خود موقوف زاری دان درست
- O libası elde etmek istersen cesedindeki göz çocuğunu ağlat!
- گر همیخواهی که آن خلعت رسد ** پس بگریان طفل دیده بر جسد
- Birisinin bir zahidi az ağla ki kör olmayasın diye korkutması
- ترسانیدن شخصی زاهد را که کم گری تا کور نشوی
- Bir zahide, çalışıp, savaşan bir dostu “Az ağla ki gözün bozulmasın “ dedi. 445
- زاهدی را گفت یاری در عمل ** کم گری تا چشم را ناید خلل
- Zahit dedi ki: “İş iki halden dışarı olamaz. Göz, ya yüzü görür, ya görmez.
- گفت زاهد از دو بیرون نیست حال ** چشم بیند یا نبیند آن جمال
- Eğer Allah nurunu görürse ne gam? Allah visaline erişmek için iki gözden olmak pek değersiz bir şey!
- گر ببیند نور حق خود چه غم است ** در وصال حق دو دیده چه کم است