- Bir sofi yoldan gelip bir tekkeye misafir oldu. Eşeğini götürüp ahıra çekti.
- صوفیی در خانقاه از ره رسید ** مرکب خود برد و در آخر کشید
- Eliyle sucağızını, yemceğizini verdi. Bundan önce söylediğimiz hikâyedeki gibi yapmadı. 515
- آب کش داد و علف از دست خویش ** نه چنان صوفی که ما گفتیم پیش
- İhtiyatlı davrandı, fakat kaza gelince ihtiyatın ne faydası olur?
- احتیاطش کرد از سهو و خباط ** چون قضا آید چه سود است احتیاط
- Sofiler, yok, yoksul kişilerdi. Yoksulluk, az kala helâk edici bir küfür ola yazdı.
- صوفیان در جوع بودند و فقیر ** کاد فقر أن یعی کفرا یبیر
- Ey zengin, sen toksun, sakın o dertli yoksulun aykırı hareketine gülme!
- ای توانگر که تو سیری هین مخند ** بر کجی آن فقیر دردمند
- O sofiler, acizlikten umumiyetle birleşip merkebi satmaya karar verdiler.
- از سر تقصیر آن صوفی رمه ** خر فروشی در گرفتند آن همه
- Zarurette murdar da mubahtır. Nice kötü şeyler vardır ki zarurette iyi ve doğru olur. 520
- کز ضرورت هست مرداری مباح ** بس فسادی کز ضرورت شد صلاح
- Hemencecik o eşekceğizi sattılar, yiyecek aldılar. Mumlar yaktılar.
- هم در آن دم آن خرک بفروختند ** لوت آوردند و شمع افروختند
- Tekkeye, bu gece yemek var, sema var diye bir velveledir düştü.
- ولوله افتاد اندر خانقه ** کامشبان لوت و سماع است و شره
- “Bu sabır niceye dek, bu üç günlük oruç ne vakte kadar, bu zembil taşıyıp dilenme ne zamana sürüp gidecek?
- چند از این صبر و از این سه روزه چند ** چند از این زنبیل و این دریوزه چند