- Ey zengin, sen toksun, sakın o dertli yoksulun aykırı hareketine gülme!
- ای توانگر که تو سیری هین مخند ** بر کجی آن فقیر دردمند
- O sofiler, acizlikten umumiyetle birleşip merkebi satmaya karar verdiler.
- از سر تقصیر آن صوفی رمه ** خر فروشی در گرفتند آن همه
- Zarurette murdar da mubahtır. Nice kötü şeyler vardır ki zarurette iyi ve doğru olur. 520
- کز ضرورت هست مرداری مباح ** بس فسادی کز ضرورت شد صلاح
- Hemencecik o eşekceğizi sattılar, yiyecek aldılar. Mumlar yaktılar.
- هم در آن دم آن خرک بفروختند ** لوت آوردند و شمع افروختند
- Tekkeye, bu gece yemek var, sema var diye bir velveledir düştü.
- ولوله افتاد اندر خانقه ** کامشبان لوت و سماع است و شره
- “Bu sabır niceye dek, bu üç günlük oruç ne vakte kadar, bu zembil taşıyıp dilenme ne zamana sürüp gidecek?
- چند از این صبر و از این سه روزه چند ** چند از این زنبیل و این دریوزه چند
- Biz de halktanız, bizim de canımız var. Bu gece devlete erdik, konuk geldi” dediler.
- ما هم از خلقیم و جان داریم ما ** دولت امشب میهمان داریم ما
- Hakikatte can olmayanı can sandıkları için batıl tohum ektiler. 525
- تخم باطل را از آن میکاشتند ** کان که آن جان نیست جان پنداشتند
- O konuk da uzak yoldan gelmiş, yorulmuştu. O iltifatı,
- و آن مسافر نیز از راه دراز ** خسته بود و دید آن اقبال و ناز
- Sofilerin kendisini birer, birer ağırladığını, güzel bir surette izzet ve ikram tavlasını oynamakta bulunduklarını,
- صوفیانش یک به یک بنواختند ** نرد خدمتهای خوش میباختند