English    Türkçe    فارسی   

2
523-532

  • “Bu sabır niceye dek, bu üç günlük oruç ne vakte kadar, bu zembil taşıyıp dilenme ne zamana sürüp gidecek?
  • چند از این صبر و از این سه روزه چند ** چند از این زنبیل و این دریوزه چند
  • Biz de halktanız, bizim de canımız var. Bu gece devlete erdik, konuk geldi” dediler.
  • ما هم از خلقیم و جان داریم ما ** دولت امشب میهمان داریم ما
  • Hakikatte can olmayanı can sandıkları için batıl tohum ektiler. 525
  • تخم باطل را از آن می‏کاشتند ** کان که آن جان نیست جان پنداشتند
  • O konuk da uzak yoldan gelmiş, yorulmuştu. O iltifatı,
  • و آن مسافر نیز از راه دراز ** خسته بود و دید آن اقبال و ناز
  • Sofilerin kendisini birer, birer ağırladığını, güzel bir surette izzet ve ikram tavlasını oynamakta bulunduklarını,
  • صوفیانش یک به یک بنواختند ** نرد خدمتهای خوش می‏باختند
  • Kendisine olan meyil ve muhabbetlerini görünce “ Bu gece eğlenmeyeyim de ne vakit eğleneyim?” dedi.
  • گفت چون می‏دید میلانشان به وی ** گر طرب امشب نخواهم کرد کی‏
  • Yemek yediler sema’ya başladılar. Tekke, tavanına kadar toza, dumana boğuldu.
  • لوت خوردند و سماع آغاز کرد ** خانقه تا سقف شد پر دود و گرد
  • Bir taraftan mutfaktan çıkan duman, bir taraftan o ayak vurmadan çıkan toz, bir taraftan sofilerin iştiyak ve vecitle canlarıyla oynamaları ortalığı birbirine katmıştı. 530
  • دود مطبخ گرد آن پا کوفتن ** ز اشتیاق و وجد جان آشوفتن‏
  • Gâh el çırparak ayak vuruyorlar, gâh secde ederek yeri süpürüyorlardı.
  • گاه دست افشان قدم می‏کوفتند ** گه به سجده صفه را می‏روفتند
  • Dünyada tamahsız sofi az bulunur. O sebepten sofi hayli hor, hakirdir.
  • دیر یابد صوفی آز از روزگار ** ز آن سبب صوفی بود بسیار خوار