- Onun kırk bini benim ücretim değil ki. Hiç boncuk, Aden incisine benzer mi?” demiştir.
- چل هزار او نباشد مزد من ** کی بود شبه شبه در عدن
- Bir hikâye söyleyeyim, can kulağıyla dinle de tamah, adamın kulağına nasıl perde oluyor, anla!
- یک حکایت گویمت بشنو به هوش ** تا بدانی که طمع شد بند گوش
- Kimde tamah varsa dili tutuk bir hale gelir. Nasıl olur da tamahla göz ve gönül aydınlanır, buna imkân var mı?
- هر که را باشد طمع الکن شود ** با طمع کی چشم و دل روشن شود
- Tamahkâr adamın gözünün önünde makam ve altın hayali, gözdeki kıl gibidir. 580
- پیش چشم او خیال جاه و زر ** همچنان باشد که موی اندر بصر
- Fakat Hak’la dolu olan sarhoş bundan müstesna. Ona hazineler de versen yine hürdür.
- جز مگر مستی که از حق پر بود ** گر چه بدهی گنجها او حر بود
- Sevgiliye kavuşma devletine eren kişinin gözünde bu dünya murdar bir şeyden ibarettir.
- هر که از دیدار برخوردار شد ** این جهان در چشم او مردار شد
- Fakat bu sarhoşluktan uzak olan sofi, nihayet hırs yüzünden nursuz, pirsiz bir hale gelir.
- لیک آن صوفی ز مستی دور بود ** لاجرم در حرص او شب کور بود
- Hırsa düşkün olan, yüzlerce hikâye dinler de haris kulağına girmez.
- صد حکایت بشنود مدهوش حرص ** در نیاید نکتهای در گوش حرص
- Kadı tellâllarının, bir müflisi şehirde dolaştırarak halka bildirmeleri
- تعریف کردن منادیان قاضی مفلسی را گرد شهر
- Evsiz barksız, kimsiz, kimsesiz bir müflis vardır. Zindana düşmüş, amansız bağlara giriftar olmuştu. 585
- بود شخصی مفلسی بیخان و مان ** مانده در زندان وبند بیامان
- Bir bahane bulup zindandakilerin yiyeceklerini yerdi. Tamahı yüzünden halkın gönlüne Kafdağı gibi ağır gelmekteydi.
- لقمهی زندانیان خوردی گزاف ** بر دل خلق از طمع چون کوه قاف