- Kulakta, gözde Allah mührü var; işitmiyor, duymuyor. Yoksa hicaplarda nice suretler var, sesler var!
- هست بر سمع و بصر مهر خدا ** در حجب بس صورت است و بس صدا
- Allah güzellikten, kemalden, cilveden hangisini isterse göze onu gösterir; 680
- آن چه او خواهد رساند آن به چشم ** از جمال و از کمال و از کرشم
- Güzel sesten, müjdelerden, coşkun ve neşeli sözlerden hangisini dilerse kulağa onu duyurur.
- و انچه او خواهد رساند آن به گوش ** از سماع و از بشارت وز خروش
- Sen şimdi, ondan gaflettesin ama ihtiyaç vaktinde Allah onu izhar eder.
- کون پر چاره ست و هیچت چاره نی ** تا که نگشاید خدایت روزنی
- Peygamber “Kadri yüce Allah, her derde bir derman yarattı” demiştir.
- گر چه تو هستی کنون غافل از آن ** وقت حاجت حق کند آن را عیان
- Fakat sen, onun fermanı olmadıkça o dermandan derdine yarayacak bir renk göremez, bir koku duyamazsın.
- گفت پیغمبر که یزدان مجید ** از پی هر درد درمان آفرید
- Ey çarelere başvuran, ölünün gözü nasıl cana bakarsa sen de gözünü Lâmekân âlemine çevir, aklını başına al. 685
- لیک ز آن درمان نبینی رنگ و بو ** بهر درد خویش بیفرمان او
- Varlık âlemi çarelerle doludur da Allah, bir yere perde çıkmadıkça yine çare yok!
- چشم را ای چاره جو در لامکان ** هین بنه چون چشم کشته سوی جان
- Bu cihan, cihetsiz Lâmekân âleminden meydana gelmiş, bu cihana Lâmekân âleminden bir mekân verilmiştir.
- این جهان از بیجهت پیدا شده ست ** که ز بیجایی جهان را جا شده ست
- Allah’ı candan gönülden istiyorsan varlıktan yokluğa dön.
- باز گرد از هست سوی نیستی ** طالب ربی و ربانیستی