- Böyle yap ki “ Eğer” illetine uğramayasın, “ Eğer şunu yapsaydım yahut bunu yapsaydım” deyip tereddüde düşmeyesin.
- تا نگردی تو گرفتار اگر ** که اگر این کردمی یا آن دگر
- Çünkü halkla hoş geçinen peygamber “ Eğer” demeyi menetti, “ Onu söylemek münafıklıktandır” dedi.
- کز اگر گفتن رسول با وفاق ** منع کرد و گفت آن هست از نفاق
- O münafık da “eğer” derken, işi şarta bağlarken öldü, bu şarta bağlayıştan öbür dünyaya ancak hasret götürebilirdi!
- کان منافق در اگر گفتن بمرد ** وز اگر گفتن بجز حسرت نبرد
- Bir yabancı adam, acele bir ev arıyordu. Bir dostu onu harap bir eve götürüp
- آن غریبی خانه میجست از شتاب ** دوستی بردش سوی خانهی خراب
- “ Eğer tavanı olsaydı benim yanı başımda ev sahibi olur, otururdum. 740
- گفت او این را اگر سقفی بدی ** پهلوی من مر ترا مسکن شدی
- Evde bir oda daha olsaydı çoluğun çocuğun rahat ederdi” dedi.
- هم عیال تو بیاسودی اگر ** در میانه داشتی حجرهی دگر
- Adam dedi ki: “Evet, dostlara bitişik komşu olmak iyi, fakat “ Eğer” de oturmaya imkân yok!”
- گفت آری پهلوی یاران خوش است ** لیک ای جان در اگر نتوان نشست
- Bütün âlem, hoşluğu ister, bu yüzden de ateş içindedir.
- این همه عالم طلبکار خوشند ** وز خوش تزویر اندر آتشند
- İhtiyar olsun, genç olsun herkes altın ister. Fakat herkesin gözü kalp parayı altından fark edemez ki.
- طالب زر گشته جمله پیر و خام ** لیک قلب از زر نداند چشم عام
- Halis altın kalp akçaya bir ziya, bir parıltı vermiştir. Fakat ayar olmadıkça zan ile altını seçmeye kalkışma. 745
- پرتوی بر قلب زد خالص ببین ** بیمحک زر را مکن از ظن گزین