English    Türkçe    فارسی   

2
787-796

  • “Peygamberlerin nefisleri helâk olmamış mıydı? Onların neden düşmanları vardı, onlara niye haset ediyorlardı?” derse,
  • کانبیا را نه که نفس کشته بود ** پس چراشان دشمنان بود و حسود
  • Ey doğru söz arayan, kulağını aç! Bu şüpheye, bu tereddüde vereceğimiz cevap şu:
  • گوش کن تو ای طلب‏کار صواب ** بشنو این اشکال و شبهت را جواب‏
  • O münkirler, kendilerinin düşmanlarıydı; onlar kendilerini yaralıyorlardı.
  • دشمن خود بوده‏اند آن منکران ** زخم بر خود می‏زدند ایشان چنان‏
  • Düşman, ona derler ki cana kastetsin. Kendi kendisine can çekişene düşman demezler. 790
  • دشمن آن باشد که قصد جان کند ** دشمن آن نبود که خود جان می‏کند
  • Yarasacağız, güneşin düşmanı değildir, hicaba girmiş, kendi kendisine düşman olmuştur.
  • نیست خفاشک عدوی آفتاب ** او عدوی خویش آمد در حجاب‏
  • Güneşin ziyası onu öldürür; fakat güneş, yarasanın zahmetini hiç çeker mi, yarasa güneşe bir kötülükte bulunabilir mi?
  • تابش خورشید او را می‏کشد ** رنج او خورشید هرگز کی کشد
  • Düşman, ona derler ki ondan bir azap, bir eziyet gelsin; kabiliyeti olan taşın güneş tesiriyle lâl olmasına mümanaat etsin!
  • دشمن آن باشد کز او آید عذاب ** مانع آید لعل را از آفتاب‏
  • Halbuki kâfirlerin hepsi de peygamberlerin cevherlerindeki ziyadan kendilerini men ederler.!
  • مانع خویشند جمله‏ی کافران ** از شعاع جوهر پیغمبران‏
  • Halk, nasıl olur da o tek kişinin gözüne perde olur? Bilâkis kendi gözlerini kör eder, kendi gözlerini kötü bir hale sokarlar. 795
  • کی حجاب چشم آن فردند خلق ** چشم خود را کور و کژ کردند خلق‏
  • Efendisiyle inada girişip kinlenerek kendisini öldüren Arap köle gibi!
  • چون غلام هندویی کاو کین کشد ** از ستیزه‏ی خواجه خود را می‏کشد