- Demiri yahut altını sâf bir hale getiren ateş, terü taze ayva ve elmaya yarar mı?
- آتشی کاصلاح آهن یا زر است ** کی صلاح آبی و سیب تر است
- Ayva ve elmanın da az bir hamlığı olabilir, fakat demire benzemezler, hafif bir hararet isterler.
- سیب و آبی خامیی دارد خفیف ** نه چو آهن تابشی خواهد لطیف
- Hâlbuki o hararet, o şuleler, demir için kâfi değildir. Çünkü demir, ejderha gibi olan ateşin yalımını ister.
- لیک آهن را لطیف آن شعلههاست ** کاو جذوب تابش آن اژدهاست
- O demir, meşakkatlere tahammül eden fakirdir. Çekicin altında, ateşin içinde kıpkırmızı bir hale gelir; ondan hoşlanır. 830
- هست آن آهن فقیر سخت کش ** زیر پتک و آتش است او سرخ و خوش
- Bu çeşit fakir, ateşin vasıtasız perdecisidir, vasıta ve vesile olmaksızın ateşin ta ortasına kadar girer.
- حاجب آتش بود بیواسطه ** در دل آتش رود بیرابطه
- Fakat su ve su oğulları; hicap olmaksızın, bir vasıta bulunmaksızın ne ateşten olgun bir hale gelirler, ne ateşin hitabına mazhar olurlar.
- بیحجاب آب و فرزندان آب ** پختگی ز آتش نیابند و خطاب
- Ayağa, yürümek için nasıl ayakkabı lâzımsa bunlara da ateşten feyz almak için bir tencere yahut tava lâzımdır.
- واسطه دیگی بود یا تابهای ** همچو پا را در روش پا تابهای
- Yahut da ortada bir yer gerektir ki hava ısınsın, kızsın da harareti suya müessir olsun.
- یا مکانی در میان تا آن هوا ** میشود سوزان و میآرد بما
- Fakir ona derler ki şûlelerle vasıtasız rabıtası vardır. 835
- پس فقیر آن است کاو بیواسطه ست ** شعلهها را با وجودش رابطه ست
- Hakikatte âlemin gönlü odur. Çünkü ten (gibi olan âleme) bu gönül vasıtasıyla feyz gelir, ten (gibi olan cihan), bu gönül yüzünden işe yarar.
- پس دل عالم وی است ایرا که تن ** میرسد از واسطهی این دل به فن