English    Türkçe    فارسی   

2
830-839

  • O demir, meşakkatlere tahammül eden fakirdir. Çekicin altında, ateşin içinde kıpkırmızı bir hale gelir; ondan hoşlanır. 830
  • هست آن آهن فقیر سخت کش ** زیر پتک و آتش است او سرخ و خوش‏
  • Bu çeşit fakir, ateşin vasıtasız perdecisidir, vasıta ve vesile olmaksızın ateşin ta ortasına kadar girer.
  • حاجب آتش بود بی‏واسطه ** در دل آتش رود بی‏رابطه‏
  • Fakat su ve su oğulları; hicap olmaksızın, bir vasıta bulunmaksızın ne ateşten olgun bir hale gelirler, ne ateşin hitabına mazhar olurlar.
  • بی‏حجاب آب و فرزندان آب ** پختگی ز آتش نیابند و خطاب‏
  • Ayağa, yürümek için nasıl ayakkabı lâzımsa bunlara da ateşten feyz almak için bir tencere yahut tava lâzımdır.
  • واسطه دیگی بود یا تابه‏ای ** همچو پا را در روش پا تابه‏ای‏
  • Yahut da ortada bir yer gerektir ki hava ısınsın, kızsın da harareti suya müessir olsun.
  • یا مکانی در میان تا آن هوا ** می‏شود سوزان و می‏آرد بما
  • Fakir ona derler ki şûlelerle vasıtasız rabıtası vardır. 835
  • پس فقیر آن است کاو بی‏واسطه ست ** شعله‏ها را با وجودش رابطه ست‏
  • Hakikatte âlemin gönlü odur. Çünkü ten (gibi olan âleme) bu gönül vasıtasıyla feyz gelir, ten (gibi olan cihan), bu gönül yüzünden işe yarar.
  • پس دل عالم وی است ایرا که تن ** می‏رسد از واسطه‏ی این دل به فن‏
  • Gönül olmasa ten, konuşmayı ne bilir? Gönül aramasa ten, araştırmadan ne anlar?
  • دل نباشد، تن چه داند گفت‏وگو ** دل نجوید، تن چه داند جستجو
  • Demek ki şûlelerin nazargâhı o demirdir. Şu halde Allah’ın nazargâhı da gönüldür, ten değil!
  • پس نظرگاه شعاع آن آهن است ** پس نظرگاه خدا دل نی تن است‏
  • Sonra bu cüzi olan gönüller de hakikî maden olan gönül sahibinin gönlüne nispetle ten gibidir.
  • باز این دلهای جزوی چون تن است ** با دل صاحب دلی کاو معدن است‏