English    Türkçe    فارسی   

2
835-844

  • Fakir ona derler ki şûlelerle vasıtasız rabıtası vardır. 835
  • Hakikatte âlemin gönlü odur. Çünkü ten (gibi olan âleme) bu gönül vasıtasıyla feyz gelir, ten (gibi olan cihan), bu gönül yüzünden işe yarar.
  • Gönül olmasa ten, konuşmayı ne bilir? Gönül aramasa ten, araştırmadan ne anlar?
  • Demek ki şûlelerin nazargâhı o demirdir. Şu halde Allah’ın nazargâhı da gönüldür, ten değil!
  • Sonra bu cüzi olan gönüller de hakikî maden olan gönül sahibinin gönlüne nispetle ten gibidir.
  • Bu söz, çok misal ister, çok şerh ve izah ister. Fakat avamın anlayışı sürçer diye korkuyorum. 840
  • Bu suretle iyiliğimiz kötülük olmasın. İyilik yapıyoruz diye kötülükte bulunmayalım, bu söylediğim de ancak kendimde olmadığından, ihtiyarım elimde bulunmadığından.
  • Çarpık ayağa çarpık ayakkabı daha iyi, yoksulun eli ancak kapıya varır.
  • Padişahın, yeni aldığı iki köleyi sınaması
  • Bir padişah ucuza iki köle satın aldı. Onlardan birisiyle bir iki söz konuştu.
  • Köleyi anlayışlı, zeki ve tatlı sözlü buldu. Zaten şeker gibi dudaktan ancak şeker şerbeti zuhur eder.