- Kendi ayıbını söyler, kendi ayıbını arar. Herkesi iyi bilir, herkesle dosttur da kendisiyle dost değildir.”
- عیب گوی و عیب جوی خود بده ست ** با همه نیکو و با خود بد بده ست
- Padişah “ Arkadaşını övmede ileri gitme. Onu överken kendini övmeye kalkışma.
- گفت شه جلدی مکن در مدح یار ** مدح خود در ضمن مدح او میار
- Çünkü onu imtihana çekersem ilerde utanırsın” dedi.
- ز انکه من در امتحان آرم و را ** شرمساری آیدت در ما ورا
- Kölenin, iyi zannı yüzünden arkadaşının doğruluğuna ve vefakârlığına yemin etmesi
- قسم غلام در صدق و وفای یار خود از طهارت ظن خود
- Köle dedi ki; “ Hüküm ve kudret sahibi, bağışlayan ve acıyan Ulu Allah’a ant olsun… 905
- گفت نه و الله و بالله العظیم ** مالک الملک و به رحمان و رحیم
- Peygamberleri, ihtiyacı olduğundan değil de fazlından, kereminden gönderen,
- آن خدایی که فرستاد انبیا ** نه به حاجت بل به فضل و کبریا
- Aşağılık topraktan, yüce padişahlar yaratan.
- آن خداوندی که از خاک ذلیل ** آفرید او شهسواران جلیل
- Onları topraktan yaratılmış mahlûkatın tabiatlarından arıtan, gök ehlinin derecelerinden üstün kılan,
- پاکشان کرد از مزاج خاکیان ** بگذرانید از تک افلاکیان
- Ateşten saf bir nur yaratıp onunla bütün nurları parlatan,
- بر گرفت از نار و نور صاف ساخت ** وانگه او بر جملهی انوار تاخت
- Nurlara doğan, nurları aydınlatan nuru yaratan, Âdem peygamberin feyiz alıp marifete eriştiği aydın ziyayı meydana getiren, 910
- آن سنا برقی که بر ارواح تافت ** تا که آدم معرفت ز آن نور یافت
- Âdem’den bitip Şîs’in devşirdiği nuru, Âdem’in görüp Şîs’i yerine halife ettiği nuru.
- آن کز آدم رست و دست شیث چید ** پس خلیفهش کرد آدم کان بدید