English    Türkçe    فارسی   

2
953-962

  • Bostan ekmek arazdır, Bostanda biten mahsul cevheridir. Zaten maksat da budur.
  • هست آن بستان نشاندن هم عرض ** گشت جوهر کشت بستان نک غرض‏
  • Kimya ile uğraşmayı da araz bil, eğer o kimyadan bir cevher elde ettiysen onu getir.
  • هم عرض دان کیمیا بردن بکار ** جوهری ز آن کیمیا گر شد بیار
  • Aynayı cilâlamak da arazdır. Fakat bu arazdan tertemiz bir ayna cevheri meydana gelir. 955
  • صیقلی کردن عرض باشد شها ** زین عرض جوهر همی‏زاید صفا
  • Şu halde “ Ben ibadette bulundum” deme, o arazlardan elde edileni göster, ürkme.
  • پس مگو که من عملها کرده‏ام ** دخل آن اعراض را بنما مرم‏
  • Senin o köleyi övmen de arazdır. Sus, koçun gölgesini kurban etmeye kalkışma!”
  • این صفت کردن عرض باشد خمش ** سایه‏ی بز را پی قربان مکش‏
  • Köle dedi ki : “Padişahım, araz tebeddül etmez dersen bu söz, akla ancak ümitsizlik verir.
  • گفت شاها بی‏قنوط عقل نیست ** گر تو فرمایی عرض را نقل نیست‏
  • Padişahım, araz gider de bir daha geri gelmezse bu, kulu ancak meyus eder.
  • پادشاها جز که یاس بنده نیست ** گر عرض کان رفت باز آینده نیست‏
  • Eğer arazlar başka bir şekle tebeddül etmeseydi, başka bir şekle bürünüp var olmasaydı iş bâtıl olur, sözler manasız bir hale gelirdi; 960
  • گر نبودی مر عرض را نقل و حشر ** فعل بودی باطل و اقوال فشر
  • Bu arazlar başka bir varlık suretine bürünüp haşrolur.
  • این عرضها نقل شد لونی دگر ** حشر هر فانی بود کونی دگر
  • Her şey, neye lâyıksa o şekle tebeddül eder. Sürünün çobanı, sürüye lâyık kişidir.
  • نقل هر چیزی بود هم لایقش ** لایق گله بود هم سایقش‏