English    Türkçe    فارسی   

2
957-966

  • Senin o köleyi övmen de arazdır. Sus, koçun gölgesini kurban etmeye kalkışma!”
  • این صفت کردن عرض باشد خمش ** سایه‏ی بز را پی قربان مکش‏
  • Köle dedi ki : “Padişahım, araz tebeddül etmez dersen bu söz, akla ancak ümitsizlik verir.
  • گفت شاها بی‏قنوط عقل نیست ** گر تو فرمایی عرض را نقل نیست‏
  • Padişahım, araz gider de bir daha geri gelmezse bu, kulu ancak meyus eder.
  • پادشاها جز که یاس بنده نیست ** گر عرض کان رفت باز آینده نیست‏
  • Eğer arazlar başka bir şekle tebeddül etmeseydi, başka bir şekle bürünüp var olmasaydı iş bâtıl olur, sözler manasız bir hale gelirdi; 960
  • گر نبودی مر عرض را نقل و حشر ** فعل بودی باطل و اقوال فشر
  • Bu arazlar başka bir varlık suretine bürünüp haşrolur.
  • این عرضها نقل شد لونی دگر ** حشر هر فانی بود کونی دگر
  • Her şey, neye lâyıksa o şekle tebeddül eder. Sürünün çobanı, sürüye lâyık kişidir.
  • نقل هر چیزی بود هم لایقش ** لایق گله بود هم سایقش‏
  • Mahşerde her arazın bir sureti vardır, her araz suretinin de bir nöbeti.
  • وقت محشر هر عرض را صورتی است ** صورت هر یک عرض را نوبتی است‏
  • Kendine bak, sen de araz değil miydin, anandan, babandan hâsıl olmadın mı ve bir maksat uğrunda birisiyle eş değil misin?
  • بنگر اندر خود نه تو بودی عرض ** جنبش جفتی و جفتی با غرض‏
  • Evlere köşklere bak. Bunlar mühendisin tasavvuratından ibaretti. 965
  • بنگر اندر خانه و کاشانه‏ها ** در مهندس بود چون افسانه‏ها
  • Güzel olarak gördüğümüz sofası hoş. Tavanı, kapısı mükemmel olan filan ev ,(mühendisin zihnindeydi).
  • آن فلان خانه که ما دیدیم خوش ** بود موزون صفه و سقف و درش‏