English    Türkçe    فارسی   

2
960-969

  • Eğer arazlar başka bir şekle tebeddül etmeseydi, başka bir şekle bürünüp var olmasaydı iş bâtıl olur, sözler manasız bir hale gelirdi; 960
  • گر نبودی مر عرض را نقل و حشر ** فعل بودی باطل و اقوال فشر
  • Bu arazlar başka bir varlık suretine bürünüp haşrolur.
  • این عرضها نقل شد لونی دگر ** حشر هر فانی بود کونی دگر
  • Her şey, neye lâyıksa o şekle tebeddül eder. Sürünün çobanı, sürüye lâyık kişidir.
  • نقل هر چیزی بود هم لایقش ** لایق گله بود هم سایقش‏
  • Mahşerde her arazın bir sureti vardır, her araz suretinin de bir nöbeti.
  • وقت محشر هر عرض را صورتی است ** صورت هر یک عرض را نوبتی است‏
  • Kendine bak, sen de araz değil miydin, anandan, babandan hâsıl olmadın mı ve bir maksat uğrunda birisiyle eş değil misin?
  • بنگر اندر خود نه تو بودی عرض ** جنبش جفتی و جفتی با غرض‏
  • Evlere köşklere bak. Bunlar mühendisin tasavvuratından ibaretti. 965
  • بنگر اندر خانه و کاشانه‏ها ** در مهندس بود چون افسانه‏ها
  • Güzel olarak gördüğümüz sofası hoş. Tavanı, kapısı mükemmel olan filan ev ,(mühendisin zihnindeydi).
  • آن فلان خانه که ما دیدیم خوش ** بود موزون صفه و سقف و درش‏
  • Mühendisin zihnindeki o araz, o düşünce aletleri hazırladı, ormanlardan direkleri getirdi (ev yapılıp meydana çıktı.)
  • از مهندس آن عرض و اندیشه‏ها ** آلت آورد و ستون از بیشه‏ها
  • Her hünerin aslı, esası, hayâlden, arazdan, düşünceden başka nedir ki?
  • چیست اصل و مایه‏ی هر پیشه‏ای ** جز خیال و جز عرض و اندیشه‏ای‏
  • Dünyanın bütün cüzilerine, fakat garazsızca bak; arazdan başka bir şeyden meydana gelmemiştir.
  • جمله اجزای جهان را بی‏غرض ** درنگر حاصل نشد جز از عرض‏