English    Türkçe    فارسی   

3
1052-1061

  • Sonra da bir direğe sarılıp kendisini sıktı, karnında herifin kemiklerini çatır, çatır kırdı.
  • خویش را بر استنی پیچید و بست ** استخوان خورده را در هم شکست
  • Senin nefsinde bir ejderhadır. O, nereden öldü ki? Dertten, eline fırsat düşmediğinden dondu, yoksa!
  • نفست اژدرهاست او کی مرده است ** از غم و بی آلتی افسرده است
  • Firavunun eline geçenler, onun da eline geçse neler yapmaz! Irmak bile, Firavunun emriyle akardı.
  • گر بیابد آلت فرعون او ** که بامر او همی‌رفت آب جو
  • Onun eline de böyle bir kudret düşse hemen firavunluğa başlar, yüzlerce Musa’nın da yolunu vurur, yüzlerce Harun’un da! 1055
  • آنگه او بنیاد فرعونی کند ** راه صد موسی و صد هارون زند
  • O ejderha, yoksulluk elinde bir kurtcağız kesilir. Mevki ve mal yüzünden bir sivrisinek büyür, çaylaklaşır!
  • کرمکست آن اژدها از دست فقر ** پشه‌ای گردد ز جاه و مال صقر
  • Ejderhayı ayrılık karı içinde tut, sakın onu Irak güneşinin altına getirme.
  • اژدها را دار در برف فراق ** هین مکش او را به خورشید عراق
  • Ejderhan donmuş bir halde iken selâmettesin fakat kurtuldu, kendine geldi mi ona lokma olursun.
  • تا فسرده می‌بود آن اژدهات ** لقمه‌ی اویی چو او یابد نجات
  • Onu mat et de mat olmaktan emin ol. Ona pek acıma, o iyilik edilecek kişi değildir.
  • مات کن او را و آمن شو ز مات ** رحم کم کن نیست او ز اهل صلات
  • Üstüne şehvet güneşi vurdu mu o geberesice hemen yarasa gibi kanatlarını çırpmaya, uçmaya başlar. 1060
  • کان تف خورشید شهوت بر زند ** آن خفاش مردریگت پر زند
  • Ercesine onu savaşa çek, babayiğitçe onunla vuruş… Allah, sana vuslatıyla karşılık versin!
  • می‌کشانش در جهاد و در قتال ** مردوار الله یجزیک الوصال