- Ben, sizi nedametlerden kurtarmak için elçiliğimi yaptım.
- من به تبلیغ رسالت آمدم ** تا رهانم مر شما را از ندم
- Kendinize gelin, sakın tamah yolunuzu vurmasın. Tamah, yapraklarınızı ta kökünden söker, çıkarır.”
- هین مبادا که طمع رهتان زند ** طمع برگ از بیخهاتان بر کند
- Bunları söyleyip “Haydi, hayra karşı” diyerek onları uğurladı, selâmetledi, gitti. Onlar, yolda kıtlığa düştüler, susuzlukları artıkça arttı.
- این بگفت و خیربادی کرد و رفت ** گشت قحط و جوعشان در راه زفت
- Ansızın yolda yeni doğmuş güzel bir fil yavrusu gördüler.
- ناگهان دیدند سوی جادهای ** پور پیلی فربهی نو زادهای
- Sarhoş kurtlar gibi başına üşüştüler. Onu tertemiz yiyip bu işten ellerini yıkadılar. 145
- اندر افتادند چون گرگان مست ** پاک خوردندش فرو شستند دست
- Yoldaşlarından biri, onlara öğüt verdi, o adamın öğüdü hatırındaydı.
- آن یکی همره نخورد و پند داد ** که حدیث آن فقیرش بود یاد
- Bu söz, adamın o fili kebap edip yemesine mâni oldu. Eski ve tecrübe görmüş akıl, sana yeni bir baht bağışlar.
- از کبابش مانع آمد آن سخن ** بخت نو بخشد ترا عقل کهن
- Onlar fil yavrusunu yiyip yattılar, uyudular. O aç adamsa sürüyü bekleyen çoban gibi uyanıktı.
- پس بیفتادند و خفتند آن همه ** وان گرسنه چون شبان اندر رمه
- Birdenbire baktı ki kızgın bir fil çıkageldi. Önce o gözetleyene gelip çattı.
- دید پیلی سهمناکی میرسید ** اولا آمد سوی حارس دوید
- Ağzını üç kere kokladı. Fakat ondan hiçbir kötü koku gelmedi. 150
- بوی میکرد آن دهانش را سه بار ** هیچ بویی زو نیامد ناگوار