- Şeyh, “Yarabbi, hikmetini sen bilirsin. Ben gizliyorum, sen aşikâr ediyorsun” dedi.
- گفت حکمت را تو دانی کردگار ** من کنم پنهان تو کردی آشکار
- Ona şöyle ilham geldi. “ Birkaç kişi, senin elinin kesik olması kınadılar, sana münkir oldular.
- آمد الهامش که یکچندی بدند ** که درین غم بر تو منکر میشدند
- O herhalde yolda yalancıydı ki Allah, onu bu, taife arasında rüsvay etti dediler.
- که مگر سالوس بود او در طریق ** که خدا رسواش کرد اندر فریق
- Ben onların kâfir olmasını, bu azgınlıkla, bu sapıklıkla, bu kötü şüpheyle geçip gitmelerini istemem.
- من نخواهم کان رمه کافر شوند ** در ضلالت در گمان بد روند
- Ben de şu kerameti aşikâr ettim, iş işlediğin vakit sana iki el ihsan ettiğimi gösterdim. 1715
- این کرامت را بکردیم آشکار ** که دهیمت دست اندر وقت کار
- Ki o biçareler, hakkında kötü bir şüpheye düşüp de huzurumdan merdud olmasınlar.
- تا که آن بیچارگان بد گمان ** رد نگردند از جناب آسمان
- Ben sana bu kerametler olmaksızın da daha önce bizzat teselliler verdim.
- من ترا بی این کرامتها ز پیش ** خود تسلی دادمی از ذات خویش
- Bu kerametleri ise ancak onlar için verdim, bu mumu ancak onlar için yaktım.
- این کرامت بهر ایشان دادمت ** وین چراغ از بهر آن بنهادمت
- Sen, ölümden, bedeninin cüzlerinin ayrılacağından korkmaktan geçtin.
- تو از آن بگذشتهای کز مرگ تن ** ترسی وز تفریق اجزای بدن
- Sende, başının, ayağının gideceğine dair korku kalmadı. Vehmi bırakmak, senin için ulu bir siper oldu.” 1720
- وهم تفریق سر و پا از تو رفت ** دفع وهم اسپر رسیدت نیک زفت
- Firavun sihirbazlarının elleriyle ayaklarının kesilmesine aldırış etmemelerindeki sebep
- سبب جرات ساحران فرعون بر قطع دست و پا