English    Türkçe    فارسی   

3
1778-1787

  • Yüreğinde merhamet yoksa senden ne umabiliriz ki?
  • چون ترا رحمی نباشد در درون ** پس چه اومیدست‌مان از تو کنون
  • Ey ulumuz, rehberimiz, kıyamette bizi bırakmaz diyoruz, ümidimiz sende.
  • ما به ا اومید تویم ای پیشوا ** که بسنگذاری تو مارا در فنا
  • Mahşer günü tahtı bezedikleri zaman o şiddetli günde bize sen şefaat edersin diyoruz. 1780
  • چون بیارایند روز حشر تخت ** خود شفیع ما توی آن روز سخت
  • Öyle bir amansız günde senin ihsanına ümit bağlamışız.
  • درچنان روز و شب بی‌زینهار ** ما به اکرام تویم اومیدوار
  • Hiçbir mücrime aman verilmeyen o gün el bizim, etek senin!
  • دست ما و دامن تست آن زمان ** که نماند هیچ مجرم را امان
  • Peygamber, “Kıyamet günü suçluları ağlar, inler bir halde nasıl terk ederiz?
  • گفت پیغامبر که روز رستخیز ** کی گذارم مجرمان را اشک‌ریز
  • Ben o gün canla başla onların suçlarını affettirir, onlara şefaat eder, onları ağır işkencelerden kurtarırım.
  • من شفیع عاصیان باشم بجان ** تا رهانمشان ز اشکنجه‌ی گران
  • Suçluları, büyük günahlarda bulunanları çalışıp çabalar, ne yapıp yapıp Allah azabından halâs ederim. 1785
  • عاصیان واهل کبایر را بجهد ** وا رهانم از عتاب نقض عهد
  • Ümmetimin iyileri zaten kurtulurlar, o azap günü benim şefaatime ihtiyaçları olmaz.
  • صالحان امتم خود فارغ‌اند ** از شفاعتهای من روز گزند
  • Hatta onlar bile suçlulara şefaat ederler, onların bile sözleri geçer, hükümleri yürür.
  • بلک ایشان را شفاعتها بود ** گفتشان چون حکم نافذ می‌رود