- Allah Rahmet etsin, Dedukî dedi ki: Nice zamandır doğuda, batıda sefer edip dururum.
- آن دقوقی رحمة الله علیه ** گفت سافرت مدی فی خافقیه
- Yıllarca, aylarca bir ay yüzlünün aşkıyla gittim. Ne yoldan haberim vardı, ne belden! Allah kudretlerine hayran bir halde yürüdüm.
- سال و مه رفتم سفر از عشق ماه ** بیخبر از راه حیران در اله
- Birisi ona : “Dikenliklerde, taşlıklarda yalınayak mı gidiyorsun?” dedi. Dekukî dedi ki: “Ben hayretler içindeyim, kendimde değilim ki. 1975
- پا برهنه میروی بر خار و سنگ ** گفت من حیرانم و بی خویش و دنگ
- Sen bu ayakları yere basıyor sanma, öyle görme. Çünkü âşık şüphe yok ki gönül yurduna sefer eder.
- تو مبین این پایها را بر زمین ** زانک بر دل میرود عاشق یقین
- Gönül, sevgilinin sarhoşudur: yoldan, konaktan yolun kısalığından, uzunluğundan ne haberi var”
- از ره و منزل ز کوتاه و دراز ** دل چه داند کوست مست دلنواز
- Yolun uzunluğu, kısalığı, tenin vasıflarıdır. Ruhların gidişi başka çeşit bir gidiştir.
- آن دراز و کوته اوصاف تنست ** رفتن ارواح دیگر رفتنست
- Sen, meni iken akıl âlemine kadar sefer edip geldin. Bu seferinde ne adım attın, ne bir yerde konakladın, ne de bir yerden bir yere göçtün.
- تو سفرکردی ز نطفه تا بعقل ** نه بگامی بود نه منزل نه نقل
- Canın gezip yürümesi, keyfiyetten hariçtir, anlatılamaz. Cismimiz de gezmeyi candan öğrendi. 1980
- سیر جان بی چون بود در دور و دیر ** جسم ما از جان بیاموزید سیر
- Dekukî de cisim âleminde olan gezmeyi gayri bıraktı da manevi bir keyfiyete büründü, gizlice ve keyfiyetsiz olarak gitmekte.
- سیر جسمانه رها کرد او کنون ** میرود بیچون نهان در شکل چون
- Dekukî dedi ki: “Bir gün, sevgilinin nurlarını insanda görmeye iştiyakım arttı.
- گفت روزی میشدم مشتاقوار ** تا ببینم در بشر انوار یار