- Birisi ona : “Dikenliklerde, taşlıklarda yalınayak mı gidiyorsun?” dedi. Dekukî dedi ki: “Ben hayretler içindeyim, kendimde değilim ki. 1975
- پا برهنه میروی بر خار و سنگ ** گفت من حیرانم و بی خویش و دنگ
- Sen bu ayakları yere basıyor sanma, öyle görme. Çünkü âşık şüphe yok ki gönül yurduna sefer eder.
- تو مبین این پایها را بر زمین ** زانک بر دل میرود عاشق یقین
- Gönül, sevgilinin sarhoşudur: yoldan, konaktan yolun kısalığından, uzunluğundan ne haberi var”
- از ره و منزل ز کوتاه و دراز ** دل چه داند کوست مست دلنواز
- Yolun uzunluğu, kısalığı, tenin vasıflarıdır. Ruhların gidişi başka çeşit bir gidiştir.
- آن دراز و کوته اوصاف تنست ** رفتن ارواح دیگر رفتنست
- Sen, meni iken akıl âlemine kadar sefer edip geldin. Bu seferinde ne adım attın, ne bir yerde konakladın, ne de bir yerden bir yere göçtün.
- تو سفرکردی ز نطفه تا بعقل ** نه بگامی بود نه منزل نه نقل
- Canın gezip yürümesi, keyfiyetten hariçtir, anlatılamaz. Cismimiz de gezmeyi candan öğrendi. 1980
- سیر جان بی چون بود در دور و دیر ** جسم ما از جان بیاموزید سیر
- Dekukî de cisim âleminde olan gezmeyi gayri bıraktı da manevi bir keyfiyete büründü, gizlice ve keyfiyetsiz olarak gitmekte.
- سیر جسمانه رها کرد او کنون ** میرود بیچون نهان در شکل چون
- Dekukî dedi ki: “Bir gün, sevgilinin nurlarını insanda görmeye iştiyakım arttı.
- گفت روزی میشدم مشتاقوار ** تا ببینم در بشر انوار یار
- Katrede bahri muhiti, zerrede güneşi görmek arzusuna düştüm.
- تا ببینم قلزمی در قطرهای ** آفتابی درج اندر ذرهای
- Gide gide bir deniz kıyısına vardım. Vakit gecikmişti, akşam olmuştu.
- چون رسیدم سوی یک ساحل بگام ** بود بیگه گشته روز و وقت شام
- Kıyıda yedi mum görünmesi
- نمودن مثال هفت شمع سوی ساحل