English    Türkçe    فارسی   

3
2034-2043

  • Bu takdirde mana şöyle olur: Peygamberler bile kendilerini aldanmış sandılar.
  • این قرائت خوان که تخفیف کذب ** این بود که خویش بیند محتجب
  • Peygamberler bile kötü kişilerin ittifakına baktılar da şüpheye düştüler. 2035
  • در گمان افتاد جان انبیا ** ز اتفاق منکری اشقیا
  • “Bu şüphe ve tereddütten sonra onlara yardım ettik. Neyse, sen bunları bırak da can ağacına gel!
  • جائهم بعد التشکک نصرنا ** ترکشان گو بر درخت جان بر آ
  • Kısmetin neyse ye, yedir deniyor!” ona, her an vahiyden sihirler öğretiliyordu da,
  • می‌خور و می‌ده بدان کش روزیست ** هر دم و هر لحظه سحرآموزیست
  • Halk, “Şaşılacak şey, bu ses nedir? Sahrada ne ağaç var, ne meyve.
  • خلق‌گویان ای عجب این بانگ چیست ** چونک صحرا از درخت و بر تهیست
  • Kara sevdaya tutulmuş olanların yakınınızda bahçe var, sofra var demelerinden âdeta aptallaştık.
  • گیج گشتیم از دم سوداییان ** که به نزدیک شما باغست و خوان
  • Gözümüzü ovuyor, bakıyoruz. Fakat burada bahçe yok ki… Önümüzdeki saha ya çöl yahut aşılması güç bir yol! 2040
  • چشم می‌مالیم اینجا باغ نیست ** یا بیابانیست یا مشکل رهیست
  • Fakat bu kadar uzun uzadıya söylenip duran sözlerde beyhude olmaz ya. Acayip şey, nasıl olurda bu kadar sözün aslı olmaz. Fakat varsa nerede söyle!” diyordu.
  • ای عجب چندین دراز این گفت و گو ** چون بود بیهوده ور خود هست کو
  • Dekukî, macerasını şöyle anlatır: “Ben de tıpkı onlar gibi, acayip şey demekteydim, Allah bunların gözlerini ne de sıkı bağlamış?
  • من همی‌گویم چو ایشان ای عجب ** این چنین مهری چرا زد صنع رب
  • Bu kavgalardan, bu aykırı hareketlerden Muhammed’de şaşmaktaydı. Ebu leheb de!
  • زین تنازعها محمد در عجب ** در تعجب نیز مانده بولهب