English    Türkçe    فارسی   

3
2039-2048

  • Kara sevdaya tutulmuş olanların yakınınızda bahçe var, sofra var demelerinden âdeta aptallaştık.
  • گیج گشتیم از دم سوداییان ** که به نزدیک شما باغست و خوان
  • Gözümüzü ovuyor, bakıyoruz. Fakat burada bahçe yok ki… Önümüzdeki saha ya çöl yahut aşılması güç bir yol! 2040
  • چشم می‌مالیم اینجا باغ نیست ** یا بیابانیست یا مشکل رهیست
  • Fakat bu kadar uzun uzadıya söylenip duran sözlerde beyhude olmaz ya. Acayip şey, nasıl olurda bu kadar sözün aslı olmaz. Fakat varsa nerede söyle!” diyordu.
  • ای عجب چندین دراز این گفت و گو ** چون بود بیهوده ور خود هست کو
  • Dekukî, macerasını şöyle anlatır: “Ben de tıpkı onlar gibi, acayip şey demekteydim, Allah bunların gözlerini ne de sıkı bağlamış?
  • من همی‌گویم چو ایشان ای عجب ** این چنین مهری چرا زد صنع رب
  • Bu kavgalardan, bu aykırı hareketlerden Muhammed’de şaşmaktaydı. Ebu leheb de!
  • زین تنازعها محمد در عجب ** در تعجب نیز مانده بولهب
  • Fakat bu şaşmakla o şaşmak arasında pek büyük fark var.
  • زین عجب تا آن عجب فرقیست ژرف ** تا چه خواهد کرد سلطان شگرف
  • Dekukî, tez tez yürü sükût et. Ne vakte kadar söylenip duracaksın, ne vakte kadar? Duyup anlayan kulak kıt! 2045
  • ای دقوقی تیزتر ران هین خموش ** چند گویی چند چون قحطست گوش
  • O yedi ağacın bir ağaç olması
  • یک درخت شدن آن هفت درخت
  • Dekukî dedi ki: Bahtım yaver oldu, ileriye doğru yürüdüm, bir de baktım ki o yedi ağaç bir ağaç olmuş.
  • گفت راندم پیشتر من نیکبخت ** باز شد آن هفت جمله یک درخت
  • Her an bir ağaç, yedi ağaç olmakta, yedi ağaç bir ağaç haline gelmekteydi. Hayretten ne hale geldim, bilir misin? Dondum, kaldım!
  • هفت می‌شد فرد می‌شد هر دمی ** من چه سان می‌گشتم ازحیرت همی
  • Sonra ne göreyim; ağaçlar, cemaat gibi toplanmış, saf düzmüş, namaza durmuşlar!
  • بعد از آن دیدم درختان در نماز ** صف کشیده چون جماعت کرده ساز