- Vise de sensin, mâşukun da sen. Bu zâhiri şeylerin hepsi sana âfettir.
- ویسه و معشوق تو هم ذات تست ** وین برونیها همه آفات تست
- İhtiyat ona derler ki seni davet ettiler mi bunlar, benim sarhoşum bunlar benim dostum, beni seviyorlar, beni istiyorlar demeyesin. 230
- حزم آن باشد که چون دعوت کنند ** تو نگویی مست و خواهان منند
- Davetlerini, kuşlara çalınan ıslık bil. Avcı, pusuda gizlidir de kuş gibi örter durur.
- دعوت ایشان صفیر مرغ دان ** که کند صیاد در مکمن نهان
- Önüne de seslenen, öten, çığıran budur zannını vermek için bir ölü kuş koymuş.
- مرغ مرده پیش بنهاده که این ** میکند این بانگ و آواز و حنین
- Kuşlar… Onu kendi cinsinden sanıp toplanırlar. O da onların derilerini yüzer.
- مرغ پندارد که جنس اوست او ** جمع آید بر دردشان پوست او
- Ancak Allah hangi kuşa ihtiyat ve tedbir duygusu vermişse o kuş o taneye, o tuzağa aldanıp gelmez.
- جز مگر مرغی که حزمش داد حق ** تا نگردد گیج آن دانه و ملق
- İhtiyatsızlık, tedbirsizlik, pişmanlıktan ibarettir. Bunu anlatan şu hikâyeyi de dinle. 235
- هست بی حزمی پشیمانی یقین ** بشنو این افسانه را در شرح این
- Köylünün şehirliyi aldatıp yalancıktan ve birçok ısrarla köye çağırması
- فریفتن روستایی شهری را و بدعوت خواندن بلابه و الحاح بسیار
- Kardeş, eskiden bir şehirliye köylünün tanışıklığı vardı.
- ای برادر بود اندر ما مضی ** شهریی با روستایی آشنا
- Köylü, şehre geldikçe şehirlinin mahallesine çadır kurar, evine kurulup otururdu.
- روستایی چون سوی شهر آمدی ** خرگه اندر کوی آن شهری زدی
- İki ay, üç ay ona konuk olur, dükkânına geçer oturur, sofrasına çökerdi.
- دو مه و سه ماه مهمانش بدی ** بر دکان او و بر خوانش بدی