- Yürü, eğri büğrü söylenme, bu Müslümanın malını ver. Paran yoksa borç al, ver; beyhude konuşma!” dedi.
- رو بده مال مسلمان کژ مگو ** رو بجو وام و بده باطل مجو
- Adam, “Padişahım, sitemkârlar ne söylüyorlarsa sen de tıpkı onu söylüyorsun bana” deyip 2395
- گفت ای شه تو همین میگوییم ** که همیگویند اصحاب ستم
- Adamın, Davut Aleyhisselâm’ın hükmünden feryada gelmesi
- تضرع آن شخص از داوری داود علیه السلام
- Secde ederek dedi ki. “Ey benim yanıp yakıldığımı gören Allah’ım, Davud’un gönlüne de o nuru ver.
- سجده کرد و گفت کای دانای سوز ** در دل داود انداز آن فروز
- Gönlüme saldığın ziyayı onun gönlüne da sal ey ihsan sahibi Rabbim.”
- در دلش نه آنچ تو اندر دلم ** اندر افکندی براز ای مفضلم
- Bu sözleri söyledikten sonra hayhayla ağlamaya başladı. Öyle bir ağlayış ağladı ki Davud’un gönlü yerinden oynadı.
- این بگفت و گریه در شد های های ** تا دل داود بیرون شد ز جای
- “Ey öküzü dâva eden, bugün bana mühlet ver, bu dâvanın görülmesinde ısrar etme.
- گفت هین امروز ای خواهان گاو ** مهلتم ده وین دعاوی را مکاو
- Halvete gidip namaz kılayım da bu ahvali, bir de sırları bilen Allah’tan sorayım. 2400
- تا روم من سوی خلوت در نماز ** پرسم این احوال از دانای راز
- Namazda Rabbime bağlanırım, “ namaz gözümün nurudur” sırrı zuhur eder, bu benim huyumdur.
- خوی دارم در نماز این التفات ** معنی قرة عینی فی الصلوة
- Can pencerem zevk ve şevkle açıktır. Allah’ın lütfu oraya vasıtasız gelir.
- روزن جانم گشادست از صفا ** میرسد بی واسطه نامهی خدا
- Allah’ın lütfu, rahmeti, nuru madenimden, hakikatimden gelir, penceremden evime girer.
- نامه و باران و نور از روزنم ** میفتد در خانهام از معدنم