- Kimseden ücret istemeyiz, ücretimiz, noksanlardan ari olan Allah’tan gelir.
- دستمزدی می نخواهیم از کسی ** دستمزد ما رسد از حق بسی
- İlleti unulmaz hastalara sâlâ, ilâcımız, hastalara birebirdir.
- هین صلا بیماری ناسور را ** داروی ما یک بیک رنجور را
- Peygamberlerden mucize istemeleri
- معجزه خواستن قوم از پیغامبران
- Sebâlılar, “Ey dâvaya girişenler, doktorluğu bildiğinize, bize fayda vereceğinize deliliniz nerede, 2710
- قوم گفتند ای گروه مدعی ** کو گواه علم طب و نافعی
- Siz de bizim gibi uyku uyumakta, siz de bizim gibi yemek yemektesiniz. Köylerde, şehirlerde bizim gibi oturup duruyorsunuz.
- چون شما بسته همین خواب و خورید ** همچو ما باشید در ده میچرید
- Bu su, toprak tuzağındayken nasıl olur da gönül simurgunu avlayabilirsiniz?
- چون شما در دام این آب و گلید ** کی شما صیاد سیمرغ دلید
- Fakat mevki ve reislik sevdası, sizi peygamberlik dâvasına salmış, bu yüzden kendinizi peygamber sanıyorsunuz.
- حب جاه و سروری دارد بر آن ** که شمارد خویش از پیغامبران
- Bu çeşit lâflara, bu çeşit yalanlara kulak bile asmak istemeyiz, ayran kâsesine düşmek dilemeyiz.” dediler.
- ما نخواهیم این چنین لاف و دروغ ** کردن اندر گوش و افتادن بدوغ
- Peygamberler dediler ki: “Bu da o illetten, körlüğünüzden, söylediğimiz sözlerin hakikatini göremiyorsunuz. 2715
- انبیا گفتند کین زان علتست ** مایهی کوری حجاب ریتست
- Dâvamızı duyuruyorsunuz da elimizdeki mücevheri görmüyorsunuz.
- دعوی ما را شنیدیت و شما ** مینبینید این گهر در دست ما
- Elimizdeki bu mücevher, halka bir imtihandır. Onu gözlerin önünde dolandırıp durmaktayız.
- امتحانست این گهر مر خلق را ** ماش گردانیم گرد چشمها