English    Türkçe    فارسی   

3
3087-3096

  • Ben, başkaları gibi kuru bir ümide kapılıp şüpheyle yola düşmem dersen,
  • من نخواهم رفت این ره با گمان ** بر امید خشک همچون دیگران
  • Hiçbir ticarette bulunamazsın. Çünkü bu ikisi de gaybdadır, sırdır.
  • هیچ بازرگانیی ناید ز تو ** زانک در غیبست سر این دو رو
  • Pul şişe gibi ruhu incecik olan, cüz’i bir şeyden kırılıveren korkak tacir, ticaretinden ne fayda görür, ne ziyan eder.
  • تاجر ترسنده‌طبع شیشه‌جان ** در طلب نه سود دارد نه زیان
  • Hatta fayda şöyle dursun ziyan eder, mahrum kalır, hor olur. Kimde yanış varsa nuru o bulur. 3090
  • بل زیان دارد که محرومست و خوار ** نور او یابد که باشد شعله‌خوار
  • Çünkü bütün işler, ihtimalle yapılır. Sen de din işini üstün ve ön planda tut da kurtul.
  • چونک بر بوکست جمله کارها ** کار دین اولی کزین یابی رها
  • Bu kapıyı ümitten başka bir şeyle açmaya izin yok… Allah, doğrusunu daha iyi bilir.
  • نیست دستوری بدینجا قرع باب ** جز امید الله اعلم بالصواب
  • Mukallidin imanı korku ve ümittir
  • بیان آنک ایمان مقلد خوفست و رجا
  • Çalışanların boyunları iğ gibi incelse de yine insanı her sanata sevk eden ümittir, ihtimaldir.
  • داعی هر پیشه اومیدست و بوک ** گرچه گردنشان ز کوشش شد چو دوک
  • Sabahleyin dükkânına giden rızık elde etmek ümidiyle koşar gider.
  • بامدادان چون سوی دکان رود ** بر امید و بوک روزی می‌دود
  • Rızık ümidi olmasa nasıl olur da gidersin? Mahrumiyet korkusu olursa nasıl olur da kuvvet bulursun? 3095
  • بوک روزی نبودت چون می‌روی ** خوف حرمان هست تو چونی قوی
  • Belki ezelde sana bir rızık verilmemiştir. Bu ezeli mahrumiyet korkusu, nasıl oluyor da yiyeceğini, içeceğini elde etmek için çalışıp çabalamanda, arayıp taramanda seni âciz, kuvvetsiz bir hale sokmuyor?
  • خوف حرمان ازل در کسب لوت ** چون نکردت سست اندر جست و جوت