- Mademki Allah, o riyazat isteğini verdi, şükürler et. O istek, sana kendiliğinden gelmedi, seni “Kün“ emriyle riyazata çekti.
- چون حقت داد آن ریاضت شکر کن ** تو نکردی او کشیدت ز امر کن
- Çocuğu yaşamayan kadının ağlayıp inlemesi, “Bu, senin riyazatına karşılıktır, senin için, mücahitlerin cihadına mukabildir” diye cevap gelmesi
- حکایت آن زنی کی فرزندش نمیزیست بنالید جواب آمد کی آن عوض ریاضت تست و به جای جهاد مجاهدانست ترا
- Bir kadın vardı, her yıl bir çocuk doğururdu. Fakat çocuk, altı aydan fazla yaşamazdı.
- آن زنی هر سال زاییدی پسر ** بیش از شش مه نبودی عمرور
- Üç aylıkken yahut dört aylıkken ölür giderdi. Kadın feryat ederek dedi ki: Yarabbi, 3400
- یاسه مه یا چار مه گشتی تباه ** ناله کرد آن زن که افغان ای اله
- Bu çocuklar, bana dokuz ay yük oluyor, üç aycağız da ferahlık veriyor. Bana verdiğin nimet eleği sağmadan da tez geçip gidiveriyor!“
- نه مهم بارست و سه ماهم فرح ** نعمتم زوتر رو از قوس قزح
- Allah erlerine ağlayıp yalvarmakta, çocuklarının ölümünden şikâyet etmekteydi.
- پیش مردان خدا کردی نفیر ** زین شکایت آن زن از درد نذیر
- Bu suretle tam yirmi oğlu öldü, ciğerine bir yaman ateştir düştü.
- بیست فرزند اینچنین در گور رفت ** آتشی در جانشان افتاد تفت
- Nihayet bir gece o kadına rüyasında yemyeşil güze, kusursuz, ebediyet yurdunu, cenneti gösterdiler.
- تا شبی بنمود او را جنتی ** باقیی سبزی خوشی بی ضنتی
- Keyfiyete sığmayan nimete cennet dedim. Bağ bahçe dedim. Çünkü orası, nimetlerin de aslıdır, bağların, bahçelerin de toplandığı yer. 3405
- باغ گفتم نعمت بیکیف را ** کاصل نعمتهاست و مجمع باغها
- Yoksa ne bağı? Orada öyle şeyler var ki gözler görmemiştir.
- ورنه لا عین رات چه جای باغ ** گفت نور غیب را یزدان چراغ
- Bu ancak misaldir, onun misli değil. Bu misal de anlamaktan âciz olan bir koku alsın, anlasın diye getirilir.
- مثل نبود آن مثال آن بود ** تا برد بوی آنک او حیران بود