English    Türkçe    فارسی   

3
3448-3457

  • Sana bir yerden bir töhmet gelse, mutlaka zulmettiğin birisi mihnete düşmüş, beddua etmiştir.
  • گر ترا آید ز جایی تهمتی ** کرد مظلومت دعا در محنتی
  • Ama sen dersen ki ben bir şey yapmadım, kimse hakkında bir töhmette bulunmadım.
  • تو همی‌گویی که من آزاده‌ام ** بر کسی من تهمتی ننهاده‌ام
  • Fakat başka çeşit bir günah etmişsindir. Tohum ektin, nasıl olur da meyve vermez? 3450
  • تو گناهی کرده‌ای شکل دگر ** دانه کشتی دانه کی ماند به بر
  • Zina edene yüz sopa vururlar da zinâkâr, ben kimseyi dövmedim ki der.
  • او زنا کرد و جزا صد چوب بود ** گوید او من کی زدم کس را بعود
  • Fakat bu belâ, bu dövüş, o zinanın cezası değil mi? Ama sopa, gizli bir yerde edilen zinaya nasıl benzer?
  • نه جزای آن زنا بود این بلا ** چوب کی ماند زنا را در خلا
  • Ey Kalîm, yılan hiç sopaya benzer mi? Ey hakîm, dert, devaya benzer mi?
  • مار کی ماند عصا را ای کلیم ** درد کی ماند دوا را ای حکیم
  • Sen de o sopa yerine meninin nasıl döktün de o meni, güzelim bir şahıs oldu?
  • تو به جای آن عصا آب منی ** چون بیفکندی شد آن شخص سنی
  • O menin, bir dost oldu yahut bir yılan kesildi. Asâ’nın yılan olduğuna şaşıyorsun değil mi? Fakat buna daha ziyade şaşmak icap etmez mi? 3455
  • یار شد یا مار شد آن آب تو ** زان عصا چونست این اعجاب تو
  • Hiç meni, o çocuğa benzer mi? Hiç şeker kamışı, şekere benzer mi?
  • هیچ ماند آب آن فرزند را ** هیچ ماند نیشکر مر قند را
  • Adam, bir rükû yahut sücud etti mi onun rükû ve sücudu, o âlemde bağ, bahçe olur.
  • چون سجودی یا رکوعی مرد کشت ** شد در آن عالم سجود او بهشت