- Gebe, ne yapayım, nereye sığınayım? Diye ağlar… Çocuk kurtuluş vakti geldi diye güler!
- حامله گریان ز زه کاین المناص ** و آن جنین خندان که پیش آمد خلاص
- Göğün altındaki analar (ateş, yel, su, toprak) la cansız şeyler, canlı mahlûklar, nebatlar. Hulâsa ne varsa,
- هرچه زیر چرخ هستند امهات ** از جماد و از بهیمه وز نبات
- Hepsi, birbirlerinin derdinden gafildir. Yalnız bilen ve kemale sahip olan kişiler, bunların dertlerini bilir.
- هر یکی از درد غیری غافل اند ** جز کسانی که نبیه و کاملاند
- Kösenin, başkalarının evinde olanları bildiği kadar kabasakal, kendi evindekini bilemez.
- آنچ کوسه داند از خانهی کسان ** بلمه از خانه خودش کی داند آن
- Amca, sen, kendi halini bilmezsin… Fakat gönül sahibi yok mu? Senin halini o bilir işte! 3565
- آنچ صاحبدل بداند حال تو ** تو ز حال خود ندانی ای عمو
- Gaflet, dert, tembellik ve gönül karanlığı gibi ne varsa hepsi de yere mensup ve aşağılık bir şey olan tenden ileri gelir
- بیان آنک هرچه غفلت و غم و کاهلی و تاریکیست همه از تنست کی ارضی است و سفلی
- Gaflet, tenden ileri gelir. Ten, ruh oldu mu artık şüphesiz bir halde bütün sırları görür.
- غفلت از تن بود چون تن روح شد ** بیند او اسرار را بی هیچ بد
- Gök boşluğundan yeryüzü kalktı mı ne benim için gece ne gölge kalır, ne senin için.
- چون زمین برخاست از جو فلک ** نه شب و نه سایه باشد نه دلک
- Nerede bir gölge, gece yahut gölgelik varsa yerdendir; göklerden aydan değil!
- هر کجا سایهست و شب یا سایگه ** از زمین باشد نه از افلاک و مه
- Duman, kıvılcımlar saçan ateşten meydana gelmez, daima odundan meydana gelir.
- دود پیوسته هم از هیزم بود ** نه ز آتشهای مستنجم بود
- Vehim, hataya düşer, yanılabilir. Fakat akıl, mutlaka isabet eder, yanılmaz. 3570
- وهم افتد در خطا و در غلط ** عقل باشد در اصابتها فقط