English    Türkçe    فارسی   

3
3642-3651

  • Birisi “Nuh’u o Allah elçisini, o ruh nurunu biliyor musun?” dese,
  • گر کسی گوید که دانی نوح را ** آن رسول حق و نور روح را
  • Sen de “Nasıl bilmem o ay yüzlüyü? Güneşten de meşhurdur, aydan da.
  • گر بگویی چون ندانم کان قمر ** هست از خورشید و مه مشهورتر
  • Küçücük çocuklar bile onu Tarih kitaplarında okuyorlar… Hocalar, bütün mihraplarda söylüyorlar.
  • کودکان خرد در کتابها ** و آن امامان جمله در محرابها
  • Kuran’da adı açıkça okunuyor. Geçmiş zamanlarda ki macerası fasih bir surette anlatılıyor” desen. 3645
  • نام او خوانند در قرآن صریح ** قصه‌اش گویند از ماضی فصیح
  • Doğru söylüyorsun, sana Nuh’un mahiyeti keşfedilmediyse de onu sana söylediler, övdüler: Sen de naklediyor, onu övüyorsun.
  • راست‌گو دانیش تو از روی وصف ** گرچه ماهیت نشد از نوح کشف
  • Fakat desen ki: “Ben Nuh’u ne bileyim? A yiğit, onu onun gibi bir er bilir.
  • ور بگویی من چه دانم نوح را ** همچو اویی داند او را ای فتی
  • Ben topal bir karıncayım, fili ne bileyim? Bir sivrisinek, İsrafil’i nereden bilecek?
  • مور لنگم من چه دانم فیل را ** پشه‌ای کی داند اسرافیل را
  • Bu söz de doğru… Çünkü mahiyet bakımından Nuh’u bilmezsin ki.
  • این سخن هم راستست از روی آن ** که بماهیت ندانیش ای فلان
  • Mahiyetleri anlamaktan âciz olmak, halkın halidir ama bu sözü istisnasız söyleme. 3650
  • عجز از ادراک ماهیت عمو ** حالت عامه بود مطلق مگو
  • Çünkü mahiyetlerle onların sırrının sırrı, kâmillerin gözü önünde apaçıktır.
  • زانک ماهیات و سر سر آن ** پیش چشم کاملان باشد عیان