- Güneş, doğudan nasıl çıkarsa o da örtüsüz, nikâpsız Meryem’in önünde yerden doğdu.
- از زمین بر رست خوبی بینقاب ** آنچنان کز شرق روید آفتاب
- Meryem çıplaktı, bir kötülük yapar diye korktu, eli ayağı titremeye başladı.
- لرزه بر اعضای مریم اوفتاد ** کو برهنه بود و ترسید از فساد
- Gördüğü adam öyle dilberdi ki Yusuf bile görse Yusuf’u gören kadınlar gibi şaşırıp kalır, ellerini doğrardı. 3705
- صورتی که یوسف ار دیدی عیان ** دست از حیرت بریدی چو زنان
- Gönülden baş gösterip çıkan bir hayal gibi o gül yüzlü, Meryem’in önünde topraktan bitivermişti.
- همچو گل پیشش برویید آن ز گل ** چون خیالی که بر آرد سر ز دل
- Meryem, kendisinden geçti ve bu dalgınlık âleminde, bu adamdan Allah’a sığınayım dedi.
- گشت بیخود مریم و در بیخودی ** گفت بجهم در پناه ایزدی
- O yeni, yakası temiz kızın âdetiydi, bir şeyden ürktü mü pılısını pırtısını gayp âlemine çeker, Allah’a sığınırdı.
- زانک عادت کرده بود آن پاکجیب ** در هزیمت رخت بردن سوی غیب
- Dünyanın kararsız bir âlem olduğunu görmüş, ihtiyata riayet ederek Allah’a sığınmayı âdet edinmişti.
- چون جهان را دید ملکی بیقرار ** حازمانه ساخت زان حضرت حصار
- Bu suretle de ölüm zamanına dek gideceği yolu düşmanın kesmemesini diler, Allah tapısının kendisine bir kale olmasını temin etmek isterdi. 3710
- تا به گاه مرگ حصنی باشدش ** که نیابد خصم راه مقصدش
- Allah’a sığınmadan daha iyi bir kale görmemişti; bu yüzden de kale civarında yurt edinmişti.
- از پناه حق حصاری به ندید ** یورتگه نزدیک آن دز برگزید
- Meryem o akılları yakan, ciğerleri okşayan bakışları gördü.
- چون بدید آن غمزههای عقلسوز ** که ازو میشد جگرها تیردوز