- Ben de ondan kaçtığım için pişmanım, özrümü bildirmek üzere kendimi onun fidanına astım!” 3915
- خویش را بر نخل او آویختم ** عذر آن را که ازو بگریختم
- Canından el yıkayan o âşığın mâşukuna ulaşması
- رسیدن آن عاشق به معشوق خویش چون دست از جان خود بشست
- Top gibi başının, yüzünün üstüne kapanıp secdeler ederek gözleri yaşlı bir halde Sad-ı Cihan’ın huzuruna gitti.
- همچو گویی سجده کن بر رو و سر ** جانب آن صدر شد با چشم تر
- Herkes, acaba onu yakacak mı, asacak mı diye başını havaya dikmiş bekliyordu.
- جمله خلقان منتظر سر در هوا ** کش بسوزد یا برآویزد ورا
- Sadr-ı Cihan, işte o vakit zaman, talihsiz kişilere ne gösterirse bu bir avuç ahmağa onu gösterdi.
- این زمان این احمق یک لخت را ** آن نماید که زمان بدبخت را
- İşten anlamayan ahmak, pervane gibi alevi nur sandı, ahmakçasına aleve atıldı, canından oldu.
- همچو پروانه شرر را نور دید ** احمقانه در فتاد از جان برید
- Fakat aşk mumu, o muma benzemez ki. Aşk, aydınlıklar içindeki aydınlıklar aydınlığıdır. 3920
- لیک شمع عشق چون آن شمع نیست ** روشن اندر روشن اندر روشنیست
- O ateşli mumların aksine bir şeydir. Ateş gibi görünür ama baştanbaşa nurdur, güzellikten, hoşluktan ibarettir.
- او به عکس شمعهای آتشیست ** مینماید آتش و جمله خوشیست
- Âşık öldüren mescidle ölümünü arayıp hiçbir şeye aldırış etmeyerek orada konuklayan âşık
- صفت آن مسجد کی عاشقکش بود و آن عاشق مرگجوی لا ابالی کی درو مهمان شد
- Ey izi, tozu güzel, bir hikâye söyleyeyim, dinle:
- یک حکایت گوش کن ای نیکپی ** مسجدی بد بر کنار شهر ری
- Rey şehrinin kıyısında bir mescit vardı.
- هیچ کس در وی نخفتی شب ز بیم ** که نه فرزندش شدی آن شب یتیم
- Hiç kimse yoktu ki orada gecelesin, yatsın da korkudan ödü patlayıp ölmesin; oğlu o gece yetim kalmasın.
- بس که اندر وی غریب عور رفت ** صبحدم چون اختران در گور رفت