- Köylünün haber üstüne haber salması, nihayet şehirlinin duru suyunu bulandırdı. 415
- از پیام اندر پیام او خیره شد ** تا زلال حزم خواجه تیره شد
- Bir taraftan da çocukları neşeyle “Baba, gezer oynarız, ne olur?” demeye başladılar.
- هم ازینجا کودکانش در پسند ** نرتع و نلعب بشادی میزدند
- Yusuf gibi. Onu da “Gezer oynarız” sözü tuhaf bir takdir neticesi babasın gölgesinden ayırdı.
- همچو یوسف کش ز تقدیر عجب ** نرتع و نلعب ببرد از ظل آب
- O oyun değil, canlı oynayış… Hile, düzen, hainlik.
- آن نه بازی بلک جانبازیست آن ** حیله و مکر و دغاسازیست آن
- Seni dostundan ayıran sözü dinleme sözde ziyan vardır, ziyan!
- هرچه از یارت جدا اندازد آن ** مشنو آن را کان زیان دارد زیان
- Hatta o sözde sad edenler sad vefkının faydası bile olsa aldırış etme. Altın için hazineyi bırakma yoksul! 420
- گر بود آن سود صد در صد مگیر ** بهر زر مگسل ز گنجور ای فقیر
- Şunu dinle, Allah, Peygamber’in eshabına iyi, kötü nice şeyler söyleyip kaç kere hitabetti.
- این شنو که چند یزدان زجر کرد ** گفت اصحاب نبی را گرم و سرد
- Çünkü kıtlık yılında davul sesini duyunca Cuma namazını hemencecik bırakıverdiler.
- زانک بر بانگ دهل در سال تنگ ** جمعه را کردند باطل بی درنگ
- Başkaları daha ucuza almasınlar, o alışverişle bizim kârımızı onlar elde etmesinler dediler.
- تا نباید دیگران ارزان خرند ** زان جلب صرفه ز ما ایشان برند
- Peygamber, namazda kendini tamamıyla niyaza vermiş iki üç yoksulla kalakaldı.
- ماند پیغامبر بخلوت در نماز ** با دو سه درویش ثابت پر نیاز