English    Türkçe    فارسی   

3
4460-4469

  • İlk kararının kolunu kanadını kırdı ya… Peki, niçin o kanat kıranın varlığı doğru olmuyor, niçin kendini ona teslim etmiyorsun? 4460
  • چون شکست او بال آن رای نخست ** چون نشد هستی بال‌اشکن درست
  • Onun kaza ve kaderi senin tedbir ipini koparıverdi… Pekâlâ, neden kaza ve kaderine inanmıyor, niçin kazasına rıza vermiyorsun?
  • چون قضایش حبل تدبیرت سکست ** چون نشد بر تو قضای آن درست
  • Allah, kuvvet ve kudretin yalnız kendisinde olduğunu anlatmak için insanların karar verdikleri şeyleri bozar, zıddını meydana getirir. Bazen da kararında azmetsin, yapacağı şeye tamah eylesin diye o kararı bozmaz da sonunda bozar, bu da tembih üstüne tembih olur
  • فسخ عزایم و نقضها جهت با خبر کردن آدمی را از آنک مالک و قاهر اوست و گاه گاه عزم او را فسخ ناکردن و نافذ داشتن تا طمع او را بر عزم کردن دارد تا باز عزمش را بشکند تا تنبیه بر تنبیه بود
  • Yapacağın işlere iyice niyetlenir, yapmayı kurar, kararlaştırırsın. Bazen bu kararın denk gelir.
  • عزمها و قصدها در ماجرا ** گاه گاهی راست می‌آید ترا
  • Gönlün tamahtan düşer, niyetini sağlamlarsın. Sonra tekrar o niyet bozuluverir!
  • تا به طمع آن دلت نیت کند ** بار دیگر نیتت را بشکند
  • Seni tamamıyla muratsız bir hale getirseydi gönlün ümitsizlenirdi, dilek tohumunu nasıl ekebilirdin?
  • ور بکلی بی‌مرادت داشتی ** دل شدی نومید امل کی کاشتی
  • Ama emel tohumunu ekseydin, akılsız bir hale düşseydin Allah hükmünde olduğun, onun emrinin altında bulunduğun nasıl meydana çıkardı 4465
  • ور بکاریدی امل از عوریش ** کی شدی پیدا برو مقهوریش
  • Âşıklar, muratsız kaldılar da Allah’larından haber aldılar.
  • عاشقان از بی‌مرادیهای خویش ** باخبر گشتند از مولای خویش
  • Muratsızlık, cennete kılavuzdur. Ey yaradılışı güzel, “Cennet, istenmeyen, hoşa gitmeyen şeylerle, murada nail olmayışlarla kaplanmıştır” hadisini işit!
  • بی‌مرادی شد قلاوز بهشت ** حفت الجنه شنو ای خوش سرشت
  • Senin muratlarının, görüyorsun ya, ayakları kırık… Ama öyle adam vardır ki bütün muratları olur.
  • که مراداتت همه اشکسته‌پاست ** پس کسی باشد که کام او رواست
  • Şu halde onun tarafından gönülleri kırılanlar, onun yolunda onun aşkında doğru olanlardır. Fakat nerede âşıkların gönül kırıklığı, nerede başkalarından gönül kırıklığı,
  • پس شدند اشکسته‌اش آن صادقان ** لیک کو خود آن شکست عاشقان