- Âşık, başını verince akıl kalır mı gayrı? Her şey helâk bulur, yalnız onun hakikati kalır.
- عقل کی ماند چو باشد سرده او ** کل شیء هالک الا وجهه
- Onun hakikatine karşı var da yok olur, yok da. Yoklukta varlık… Bu, pek acayip bir şey!
- هالک آید پیش وجهش هست و نیست ** هستی اندر نیستی خود طرفهایست
- Bu makamda akıllar elden çıkar, kalem buraya vardı mı kırılır, bir şey yazamaz olur!
- اندرین محضر خردها شد ز دست ** چون قلم اینجا رسیده شد شکست
- Sevgilinin, kendine gelsin diye âşığına iltifat etmesi
- نواختن معشوق عاشق بیهوش را تا به هوش باز آید
- Sadr-ı Cihan, o âşığı yavaş, yavaş istiğrak âleminden çekmekte, söz söyleme makamına getirmekteydi.
- میکشید از بیهشیاش در بیان ** اندک اندک از کرم صدر جهان
- Padişah âşığın kulağına dedi ki: “Ey yoksul, eteğini aç, sana altın saçmaya geldim. 4665
- بانگ زد در گوش او شه کای گدا ** زر نثار آوردمت دامن گشا
- Canın ayrılığımla halecan içindeydi… İmdadına geldim, nasıl oldu da ürküp kaçtı?
- جان تو کاندر فراقم میطپید ** چونک زنهارش رسیدم چون رمید
- Ey ayrılığımla dünyanın soğuğunu, sıcağını, kahrını, kahrını, lütfunu gören âşık, kendine gel, dön geriye!
- ای بدیده در فراقم گرم و سرد ** با خود آ از بیخودی و باز گرد
- Akılsız bir tavuk, deveyi evine konuk götürür.
- مرغ خانه اشتری را بی خرد ** رسم مهمانش به خانه میبرد
- Fakat deve, tavuğun evine ayak atar atmaz ev yıkılır, dam çöker!
- چون به خانه مرغ اشتر پا نهاد ** خانه ویران گشت و سقف اندر فتاد
- Bizim aklımız, fikrimiz de tavuk kümesinden ibaret. Salih’in aklıysa Allah devesini arar. 4670
- خانهی مرغست هوش و عقل ما ** هوش صالح طالب ناقهی خدا