- Bu dosta kasap gibi üfüreyim de o lâtif ruhu derisinden çıksın deyip,
- در دمم قصابوار این دوست را ** تا هلد آن مغز نغزش پوست را
- Âşıka “Ey belâlar yüzünden bedeni terk edip giden can, vuslat kapımızı açtık, gel gel!
- گفت ای جان رمیده از بلا ** وصل ما را در گشادیم الصلا
- Ey varlığımız, yokluğuna, sarhoşluğuna sebep olan… Ey varlığı, varlığımızdan ibaret bulunan âşık!
- ای خود ما بیخودی و مستیات ** ای ز هست ما هماره هستیات
- Şimdi ben sana dilsiz, dudaksız yeniden yeniye eski sırlar söyleyeceğim dinle!
- با تو بی لب این زمان من نو بنو ** رازهای کهنه گویم میشنو
- Dilsiz, dudaksız söyleyeceğim, çünkü şu diller, dudaklar, bu nefesten ürkerler. Bu nefes, gizli bir ırmağın kıyısında yetişir, meyve verir! 4685
- زانک آن لبها ازین دم میرمد ** بر لب جوی نهان بر میدمد
- Şimdi can kulağını aç da “Allah dilediğini yapar sırrını duymaya hazırlan” dedi.
- گوش بیگوشی درین دم بر گشا ** بهر راز یفعل الله ما یشا
- Âşık, vuslata çağrıldığını duyunca yavaş yavaş kımıldanmaya başladı.
- چون صلای وصل بشنیدن گرفت ** اندک اندک مرده جنبیدن گرفت
- Âşık, topraktan da aşağıyı değil ya… Toprak bile sabah rüzgârının işvesiyle yeşiller giyinir, yokluktan başını kaldırır!
- نه کم از خاکست کز عشوهی صبا ** سبز پوشد سر بر آرد از فنا
- Meniden de aşağı değil ya… Meni bile Allah emrini duyar da güneş yüzlü Yusuflar meydana getirir!
- کم ز آب نطفه نبود کز خطاب ** یوسفان زایند رخ چون آفتاب
- Rüzgârdan da aşağı değil ya… Kün emrini işitir de rahimde tavus olur, güzel güzel söz söyleyen kuş kesilir! 4690
- کم ز بادی نیست شد از امر کن ** در رحم طاوس و مرغ خوشسخن