- Ondan sonrada mademki oluktan vefa görmedin, suyu yağmurdan iste. 560
- زین سپس پستان تو آب از آسمان ** چون ندیدی تو وفا در ناودان
- Kurdun tuzağı, kuyruk madeni değildir. O koca kurt, kuyruk madenini nereden tanıyıp bilecek?
- معدن دنبه نباشد دام گرگ ** کی شناسد معدن آن گرگ سترگ
- O aldanmış kişilerde altını çıkınlamış sandılar da köye doğru koştular.
- زر گمان بردند بسته در گره ** میشتابیدند مغروران به ده
- Gülerek oynayarak o dolaba doğru çark ura ura yürüdüler.
- همچنین خندان و رقصان میشدند ** سوی آن دولاب چرخی میزدند
- Köye doğru uçan bir kuş görseler sabırsızlıktan elbiselerini yırtıyorlar,
- چون همیدیدند مرغی میپرید ** جانب ده صبر جامه میدرید
- Köyden bir adam geliyor görseler yüzünü, gözünü öpüyorlar, 565
- هر که میآمد ز ده از سوی او ** بوسه میدادند خوش بر روی او
- “Sen bizim dostumuzun yüzünü gördün. Sen, bizim canımızın canısın, bizim gözümüzsün sen” diyorlardı.
- گر تو روی یار ما را دیدهای ** پس تو جان را جان و ما را دیدهای
- Mecnun’un, Leylâ’nın civarında oturan bir köpeğe iltifatı
- نواختن مجنون آن سگ را کی مقیم کوی لیلی بود
- Tıpkı Mecnun gibi. O da bir köpeği okşamakta, öpmekte, önünde yanıp erimekteydi.
- همچو مجنون کو سگی را مینواخت ** بوسهاش میداد و پیشش میگداخت
- Etrafında eğilip bükülerek onu ululayıp ağırlayarak dönüp dolaşıyor, ona sâf şeker şerbeti veriyordu.
- گرد او میگشت خاضع در طواف ** هم جلاب شکرش میداد صاف
- Bir herzevekil dedi: “A ham mecnun, bu yapıp durduğun şey ne delilik, ne sersemlik,
- بوالفضولی گفت ای مجنون خام ** این چه شیدست این که میآری مدام