- Kuşcağızlar taneye tamah ederek sevinip o hileye doğru uçar, koşarlar.
- مرغکان در طمع دانه شادمان ** سوی آن تزویر پران و دوان
- Şehirlinin sevinçlerini de anlatsam korkarım ki yolcu, seni yolundan alıkorum. 585
- گر ز شادی خواجه آگاهت کنم ** ترسم ای رهرو که بیگاهت کنم
- Onun için kısaca geçiyorum. Yolda bir köy göründü. Fakat o köylünün köyü değildi, başka bir yola saptı.
- مختصر کردم چو آمد ده پدید ** خود نبود آن ده ره دیگر گزید
- Bir aya yakın bir müddet köyden köye dolaştılar. Çünkü köyün yolunu iyi bilmiyorlardı.
- قرب ماهی ده بده میتاختند ** زانک راه ده نکو نشناختند
- Kılavuzsuz yola gidene iki günlük yol, yüz yıllık yol olur.
- هر که در ره بی قلاوزی رود ** هر دو روزه راه صدساله شود
- Kâbe’ye delilsiz giden bu başı dönmüş zavallılar gibi zillete düşer.
- هر که تازد سوی کعبه بی دلیل ** همچو این سرگشتگان گردد ذلیل
- Ustaya müracaat etmeksizin bir sanat tutan kişi şehre de alay mevzuu olur, köye de! 590
- هر که گیرد پیشهای بیاوستا ** ریشخندی شد بشهر و روستا
- Doğuda da, batıda da anasız, babasız bir insan doğması pek nadirdir.
- جز که نادر باشد اندر خافقین ** آدمی سر بر زند بی والدین
- Bir işe girişen, çalışan kişi mal kazanır. Ama nadir olarak bir adam, bir hazine de bulabilir.
- مال او یابد که کسبی میکند ** نادری باشد که بر گنجی زند
- Fakat nerede bir Mustafa ki cismi can olsun da “Er rahman, Allemel Kur’an- Rahman, ona Kur’an’ı öğretti” sırrına ersin.
- مصطفایی کو که جسمش جان بود ** تا که رحمن علمالقرآن بود